Pandeminin ve etkilerinin azalmasıyla birlikte yeni normal diye nitelenen ve hepimizde çeşitli izleri, yansımaları kalan, merakla ve biraz da kaygıyla anlamlandırmaya çalıştığımız farklı bir geleceğe doğru ilerliyoruz.  

Sosyal mesafe, maske gibi çeşitli önlemlere hâlâ dikkat etsek de pandemide edindiğimiz birçok alışkanlığı geride bıraktık bile. Örneğin artık marketten aldığımız paketli ürünleri yıkayarak tüketmiyor, kargodan gelen paketleri balkonda havalandırmıyoruz. Sosyal yaşama verdiğimiz o uzun aradan sonra, yeniden sevdiklerimizle bir arada olabilmek ve onlara içimizden geldiği gibi sarılabilmek, pandeminin umutsuz günlerini unutmamızı sağlıyor. 

Salgın hastalık ve doğal afet gibi toplumsal kriz dönemlerinde ilk savunma mekanizmamız, değişimlere ve yeni durumlara adapte olmaktır. Kriz anları hayatın akışını hızlandırır, beraberinde birçok yeni uygulama ve düşünce biçimi değişikliği getirir. Pandemi gibi büyük bir kriz sonrası daha da belirginleşen yeni koşullara, ekonomik ve sosyal çalkantılara bir şekilde uyum sağlamanın yollarını bulduk. Kısacası artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını bir kez daha kavradığımız kritik bireysel ve evrensel dönüm noktalarından geçiyoruz. Yeni iş ve yaşam alışkanlıklarımızla birlikte değerlerimizle algılarımız da değişiyor.   

Alışkanlıklarımız, tercihlerimiz… 

Tüm bu süreçte pandeminin değiştirdiği yaşam biçimleri birçok açıdan incelendi. Belki de sektörü ilgilendiren en etkili araştırmalar tüketiciler ve farklılaşan pratikleri üzerine yapıldı. Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi 2021 yılında FutureBright iş birliğiyle gerçekleştirdiğimiz Tüketici Araştırmaları Raporu, tüketicilerin pandemide ev işlerine nasıl yaklaştığı konusunda bize hayli ışık tuttu. Ev içinde geçirilen zamanların zorunlu artışıyla, tüketicilerin ev içi giderlerinde (elektrik, su, ısınma) ciddi bir artış yaşandığı ortaya çıktı. Elektrikli ev eşyalarının tüm gün kullanıldığını, evde gün içinde defalarca yemek yapıldığını ve ocak/fırın/buzdolabı gibi aletlere duyulan ihtiyacın arttığını saptadık.   

Sonuç olarak, yeni normal dediğimiz pandemi sonrası dönemde ev içinde eskisi kadar vakit geçirmiyor, doğal olarak artık pandemideki kadar sık yemek yapmıyoruz. Sanırım pandeminin bize bıraktığı en kalıcı ve yararlı izlerden birinin tasarruf bilinci olduğunu da çoğumuz fark ediyoruz.  
Aslında sürdürülebilirliğe evlerimizde başlayabileceğimizi çok net gördük.  

BSH’de yaptığımız araştırmalar sayesinde artık biliyoruz ki; tüketici, tasarruf üzerinden geliştirdiği bir sürdürülebilirlik anlayışına sahip.  

Tüketiciler, cep dostu, ekonomik ev aletleriyle aslında tasarruf ederken çevreyi de koruyabileceğinin farkında. Bir ürünü satın alırken markasının sürdürülebilirlik prensiplerini de inceliyor. Böylece yapacağı alışverişle de çevrenin korunmasına sağlayabileceği katkılar konusunda daha bilinçli. Sürdürülebilirlik kavramını içselleştiren tüketiciler doğal kaynakların korunması gerektiğini düşünüyor, bu bağlamda su kullanımına dikkat ediyor ve atıklarını geri dönüşüme uygun şekilde ayırmaya çalışıyor. 

Tüm bu çıktıları analiz ederek bizler de tüketicinin yeni ihtiyaç ve taleplerini doğru okumaya gayret ettik. BSH olarak ilk işimiz, toplum ve gezegene olan sorumluluklarımıza odaklanmak ve tüketicilerimizin beklentilerini karşılamak için ürün ve hizmetlerimizi geliştirmek oldu. Son dönemde reklamlarda da karşılaşabileceğiniz yeni teknolojimiz i-Dos’u iyi bir örnek olarak verebilirim. Akıllı deterjan dozajlama sistemimiz i-Dos ile çamaşır makinelerimiz, deterjan oranını otomatik ayarlayarak 10 litre su ve %38 deterjan tasarrufu sağlıyor. i-Sensoric teknolojisiyle her yıkamada 153 litreye kadar su tasarrufu yapan bulaşık makinelerimiz, yeni tüketici pratiklerini karşılıyor. Geleceği merak edenlere platformumuza göz atarsanız bu konularda çok daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.  
Üstünde önemle durmamız gereken bir diğer konu da dayanıklı ürünlere duyduğumuz ihtiyaç.  

Neredeyse gün aşırı kullandığımız ev aletlerinin eskimemesi ve bozulmaması, tüketicilerin en çok dikkat ettiği konulardan biri. Araştırmamızın da kanıtladığı gibi tüketiciler, en verimli ürünleri tercih ederek hayat kalitelerini maksimum seviyede tutma ihtiyacı duyuyor. Tam da bu noktada bizler de tüketicilerimizin tercihlerinin izinden gidiyoruz. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile döngüsel ekonomiyi hayata geçirerek eskiyen, uzun süre kullanılan her şeyi kenara atma kültürümüze son veriyor, kaynakları daha verimli kullanmayı hedefliyoruz. Ev aletlerimizin yenilenmesi, geri dönüşümü ya da yeniden kullanımları için iyileştirmeler yaparak emisyonları azaltıyoruz. Kısaca diyebilirim ki tüketicilerimiz ilk günkü gibi dayanıklı ev aletlerine ulaşırken çevreyi ve doğal kaynakları korumanın bilinciyle de hareket ediyor. 

Sürdürülebilirliği yaşam pratikleri arasına koyan tüketicilerin şekillendirdiği geleceğin bir parçası olmak gerçekten heyecan verici. Tüm markalarımızla ve sürdürülebilir tüketimi destekleyen ev aletlerimizle tüketicilerimizin hayatına dokunmak işimizin en önemli parçası.  

Değişen dünya düzeninde yapılan yeni araştırmaları ve heyecan verici keşifleri sizlere aktarmaya devam edeceğim yeni yazılarımda yeniden görüşmek dileğiyle… 

Tayfun Şenel  

Tüketici Pazar Araştırmaları ve Eğitim Alan Yöneticisi