2020 gerçekten çoook zor bir seneydi! Eminim hepimiz gelecek olanın daha iyi mi – kötü mü olacağını bilmeden bitsin diye dua ediyoruz…
Neler yaşamadık ki?.. Elazığ ve İzmir depremi, Van’da çığ felaketi ya da Avustralya’daki yangınlar gibi türlü türlü afetler, çeşitli uçak kazaları, Kobe Bryant gibi beklenmedik ani ölümler ve ırkçılığın boyutunun gözler önüne serildiği ABD’deki Floyd gibi cinayetler ve daha neler neler…
Astroloji hiç bu kadar revaçta olmamıştı… Tutulmalar, Retrolar, ileri hareketler ve daha bilmediğimiz neler neler ile haşır neşir olduk. Bana sorarsanız bu yıl astroloji altın yılını yaşadı. Çünkü 2020 gerek toplumsal alanda belirttiğimiz nedenlerden ötürü gerekse kişisel alanda arka planda yaşananlardan ötürü hepimizi bayağı bir zorladı ve şöyle bir silkeledi.
Ama yaşadığımız bu olayların her biri toplumsal olarak çok acı vermesine veya kişisel olarak neredeyse başa çıkamaz hale getirmesine rağmen COVID-19 gerçeğinin gölgesinde kaldı. Çünkü hiçbiri bu hastalık kadar uzun süre gündemimizi etkileyemedi.
“2020 yılı denince aklınıza ne geliyor?” derseniz, zannederim çoluk-çocuk hepimiz yıllar sonra bile COVID-19 diyeceğiz. Geçen gün Instagram’da okudum ve çok güldüm. Bir kadın;
- "2020 yılını yaş olarak saymıyorum, çünkü yaşamadım.” diyordu.
Ne kadar haklı değil mi?
Yazılarımı okuyanlar bilir; normalde yılın bu döneminde öncelikle bir geçen senenin toparlamasını, bir de illaki gelecek yıl için “3 resolution - belirleme” yaparım.
Birçok alışkanlığımız değişti ama ben en azından yine de buna sadık kalacağım. Kendi açımdan baktığımda 2020 yılının kazanımlarını şöyle toparlayacağım:
1- Home Office çalışmayla ilgili ön yargılarım kırıldı!..
Home Office çalışmaya dair önceki önyargılarıma rağmen gayet verimli çalışılabiliyormuş. Tek sıkıntım ev ile iş arasında artık ayrım yapamamak ve neredeyse 24 saat çalışıyormuş gibi hissetmek. Sanki hiç kafamı boşaltamıyor, dinlenmiyor ve sürekli çalışıyor gibiyim. Hiçbir arkadaşıma ulaşmakta, onlardan destek almakta zorluk çekmiyorum ve/fakat onları görmeyi istemek duygumu epeyce bir baskılamak zorunda kalıyorum. Öyle kafana estiği gibi kafeye gideyim, oradan çalışayım hatta ekiple ya da birkaç arkadaşla beraber olup hem konuşalım hem de çalışalım yapamıyorsun.
Genel olarak bakıldığında ülkelerimiz ile iletişimimiz kesintisiz devam edebildi. Bu yıl hiç olmadığı kadar çok projeyi tamamladık.
Netice olarak bu dönemin hem kolaylığı hem de zorluğu; “evden çalışmak” galiba... Ara ara yalnızlık hissetmesem daha iyi olacak ama o da inşallah ileride kavuşma heyecanına döneceği için sıkıntı yok.
Evden çıkamadığımız için kiloları da aldık, nasıl vereceğiz bilemiyorum. Bazen kendime bir ölçüm yapsak ve hepimiz bu süreçte kaç kilo aldık diye bir baksak diyorum, sonra bir gülme geliyor bu moral bozabilecek fikri bırakıyorum. Ben ki çok hareketli değilim ve neredeyse tek sporum yürümek, onu bile yapamaz oldum. Evden çıkmak fikri özellikle rakamların giderek hem vaka hem de ölüm olarak arttığı bu dönemde çok ürkütücü geliyor.
2- Daha bir kıymet bilir olduk sanki?..
Aslında en temel şeylerin ne kadar değerli olduğunu anladım yeniden. Maskesiz yürüyebilmenin, dolu dolu nefes almanın ve istediğin zaman sokağa çıkabilmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu hatırladım.
Canım sıkıldığında bir arkadaşla buluşmanın, kuzenimi yemeğe/çaya çağırmanın, aile büyüklerini ziyaret etmenin, onlarla fiziken bayramlaşmanın ve kafama estiğinde özlediğim biriyle sohbetin, iki lafın belini kırmanın güzelliğini anımsadım. En basitinden sevdiğim birine sımsıkı sarılmanın, doya doya öpüp koklamanın ne kadar harikulade bir duygu olduğunu kafama iyice soktum. Bu süreç bitsin beni kimse evde tutamayacak. Her gün bir eşim-dostumla o kafe senin, bu restoran benim bir yerlerde buluşacağım, 2020’yi yâd edeceğim ve bol dedikodusunu yapacağım hınzırın... Bu süreçte, Instragram’da mekân ve yemek dolu masa teşhiri görmekten kurtulduk galiba o furya yeniden başlar mı dersiniz?
3- Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, nasıl olsun ki?..
Biraz kabuğuna çekilmek hiç de kötü değilmiş… Bazen yenilenmek için önce bir durmak ve ben neredeyim, ne yapıyorum sorularına cevap aramak gerekirmiş. Ben de öyle yaptım, durdum.
Kendimi dinledim.
“Mış gibi” yapmaktan, başkalarını mutlu etmek için kendi mutsuzluğum pahasına tercih ettiklerimden ve onları mutlu etmek derdimden vazgeçtim. Çünkü gördüm ki dünya, gerçekten büyüklerimizin dediği gibi “yalan dünya”. Ufacık bir virüs bile anında canınıza okuyabiliyor. Ölüm öyle uzakta falan değil, adeta tuzak kurmuş yanı başında bekliyor. Böyle düşününce de bazı yükleri taşımaya değmiyor. Dolaptan eski giysileri, yüreğimden bana değer vermeyenleri sildim gitti. Sanıyorum pek çok kişi de aynısını yaptı…
Şimdi yeni bir yılın arifesindeyiz ve önümüze bakma zamanı…
Ben 2021 yılından o en temel ihtiyaçlara dönmüş yeni halimle önce sevdiklerim ve kendim için sağlık istiyorum. Sultan Süleyman’ın dediği gibi “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” diyerek hayatıma düzenli bir sporu ya da en azından yürüyüş seanslarımı yeniden katmak istiyorum. Niyet önemli bu durumlarda ve ben kısıtlamalar bittiği gibi aksiyona geçeceğim bundan emin olabilirsiniz.
Keşfetmeyi ve yeni bir yerler görmeyi inanılmaz özledim. İlk iş yurt içi ve yurt dışı gitmek istediğim ama gidemediğim yerleri ajandama yazacağım. Hele şu kısıtlamalar bir kalksın dedim ya kimse beni tutamayacak. Epeydir yapmak istediğim Karadeniz Turunu (özellikle Ordu ve Artvin) ve Kurtuluş Savaşı’nın önemli noktalarından Dumlupınar’ı görmeyi gerçekleştirebilirsem ne mutlu bana. Şayet uluslararası seyahat imkanı da olursa tekrar Franz Kafka’nın memleketi Prag’ı görmek, Budapeşte’ye bir uğramak da çok isterim. Bakalım kısmet. E tabii ki inşallah iş seyahatlerim de olacak… Kazakistan’a, Gürcistan ya da Azerbaycan’a, Mısır’a, Fas’a ve Rusya’ya gitmek ve görmediğim dönemde o pazarda neler olmuşu yerinde görmek büyük zevk verecek. Gittiğim pazarlardaki tüketici ev ziyaretlerini, servislerden arkadaşlarla sohbetlerimizi ve perakende ziyaretlerimizi çok özledim.