Farklı bir heyecan içindeyim ve çok mutluyum çünkü ilk kez kurumsal blogger kimliğim nedeniyle önemli “Bloggers’ Think Tank” toplantısına davet edildim.  Bugün o toplantıyı yazacağım.

Keyifli, sorumlu ve çok vizyoner bir şirket; Unilever...Bir kurumsal iletişimci, olarak her zaman etkinliklerin öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılanları daha dikkatli, hadi itiraf edeyim biraz da mesleki gözle, hem eleştirel hem de esinlenmek üzere, ama kesinlikle çok özenle izlerim. Bu sefer de öyle oldu tabii.

İşte izlenimlerim;

Unilever Türkiye’ye girerken ilk dikkatimi çeken; bahçede bizi karşılayan, bina içinde de devam eden sevimli mesajlar, sinyaller, kısa kısa, rengarenk infografiklerle verilen bilgilerdi.

Şirket DNA’sını oluşturan değerleri, özellikle ve en başta sürdürülebilirliği, ona dair çabaları, amaçlarını o kadar güzel ve her yerde öylesine keyifli vermişler ki İnsan fark etmeden hepsini okumak istiyor.

Bilinçaltı, üstü sürekli aynı mesajları alıyor, farkına varmadan bilgileniyorsunuz. Çok başarılı bir iletişim uygulaması, tebrik etmek lazım.

Unilever de, BSH gibi sürdürülebilirlik konusunu, daha kimse bu kelimeden haberdar değilken gündemine alan, sürdürülebilirlik taahhütleri veren, raporlar yayınlayan (bu arada bilmeyenleriniz olabilir, BSH 22 yıldır sürdürülebilirlik raporu yayınlıyor) hatta sürdürülebilirliği iş stratejisi olarak açıklayan öncü, sorumlu şirketlerden.

Bu açıdan da Unilever kendimi hep yakın hissettiğim, takdir ettiğim, müthiş vizyoner, öncü bulduğum kurumlardan biridir. 

Bu davet vesilesiyle meslektaşım ve beğenerek izlediğim Unilever Türkiye Dış İlişkiler Direktörü Sevgili Ebru Şenel Erim’i, ekibini, Dijital Kanallar Sorumlusu” Sevgili Gülçe Koç’u bu kez masanın diğer tarafından gözlemek fırsatım oldu. Tek kelime ile harikalar!.

Size, aslında genel olarak insanlara, çevreye, doğaya değer verdiklerini, yaptıkları işe müthiş saygı duyduklarını ve deneyimli, yetkin ve global bir kurumsallık, ama daha da önemlisi gönüllerini kattıklarını, heyecanlarını, her şey iyi olsun diye gösterdikleri titizliği ve hassasiyetlerini her adımda hissettim. 

Sayelerinde dünyanın pazarlama, marka alanında önemli kanaat önderlerinden biri, Coca Cola’dayken “mutluluk” döneminin mimarlarından olan Unilever’in Pazarlamadan Sorumlu Kıdemli Başkan Yardımcısı Marc Mathieu’yu dinleme fırsatı buldum. Bir kez daha teşekkür etmek isterim. Yürekten kutlarım.

Şimdi sıra Marc’ı dinlerken neler dikkatimi çekti ve neleri not aldığımı paylaşmamın zamanı;Purposeful Brands – Amacı Olan Markalar

Davette mesajında da beni en çok cezbeden kısımlardan biri bu idi; “Purposeful brand - Amacı Olan Marka” tanımı. 

BSH de amacı olan, sorumlu bir marka
ve tüm kurumsal iletişimini bunun üzerine kurgulamış bir şirket. 

- Biz tüm iş ve yaşamsal stratejilerimizi “enerji verimli, inovatif, yüksek teknoloji kullanan ürünlerle sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek” üzerine yapılandırırken, 

- Unilever de “iş sonuçlarını iki katına çıkarırken, çevresel ayak izlerini yarıya indirmek” cümlesi ile en yalın şekilde izah ettiği “sürdürülebilir yaşam planı diye anılan pusula stratejisi, iş modeli” ile dünyaya farklı, sorumlu bir yaklaşım ile sesleniyor. Bu açıdan Unilever’in özellikle son yıllarda çok odaklandığı sürdürülebilirlik ajandasını dikkatle takip ediyorum, herkesin de takip etmesi gerektiğine inanıyorum. Çok ilham verici, ufuk açıcı, vizyoner buluyorum. Geleceğe umutla bakılmasına sebep olan olumlu duygular, heves uyandırıyor.

Marc, sürdürülebilirliği neden bu kadar merkeze aldıklarının detaylarını aktarırken, dünyadaki yükselen pazarlama ve marka iletişim trendlerini de şöyle özetledi; 

Textbook Marketing is over! Kitabi Pazarlama bitti! Pazarlama “amacı” anlatmalı;Aslında konumuz satmak, pazarlamak değil; yararlı olmak, dünyada bir şeyler daha iyi olsun diye çalışmak. 
O halde bunu paylaşmamız lazım.
 
Pazarlama; “neyi, niye yaptığımızdan, neye hizmet ettiğimizden bahsetmeli!” diye damardan girdi konuya Marc.

Örneğin; “El yıkamak için, evi temizlemek için sabun deterjan satıyoruz, satmak istiyoruz iletişimi yerine, aslında biz “insanların, özellikle çocukların hijyen konusunda bilgilenmesini sağlıyor, mikroplardan korunmak için farkındalık kazanılmasına ve sağlıklı yaşama, doğaya katkı veriyoruz. Kendimizi sabun, deterjan üreticisi olarak bu konulardan sorumlu hissediyoruz. Amacımız insanların temiz, sağlıklı olmasını ve iyi hissetmesini sağlamak” şeklinde bir iletişimle insanlara, kalplere erişmek gerekiyor. Başka türlüsü mümkün değil.

Aslında neredeyse tüm ürünlerin ilk çıktığı zamanlara bakıldığında, zaten bu sebeplerle icat edildiklerini, üretildiklerini görüyorsunuz.

Ve biz, hepimiz bunları yeniden hatırlıyoruz.

Artık satış odaklı, ne olursa olsun en çok satmalıyım, rakamlara odaklanmalıyız bakış açısının yaşama ihtimali yok.

Hümanist, insancıl ve insan ihtiyaçlarını, çevrenin, doğanın korunduğu yaklaşımları istiyor herkes.

Yükselen trend bu; İnsancıl Pazarlama. 

İçerik, Kürasyon, Kişiselleşen Deneyim & Kişiselleşen Pazarlama...
Her şey içerikle başlıyor, içerikle bitiyor.

İçerik ise mutlaka kişisel deneyimlerden türemeli. Yaratıcı, farklı, her bir kişiyi ayrı ayrı yakalayan çekicilikte ve ilginçlikte olmalı diyor Marc.

Jenerik, ezbere söylemler, şablonik sloganlar ve aktarımlar vaatler değil; bizzat yaşayarak, yaşatarak türeyen içerikle yapılan pazarlama iletişimi makbul!

Bu tür iletişim de ancak markaların kişisel düzeye inmiş ilişkiler kurabilmesi ile mümkün. 

Yani “Yeni Nesil Pazarlama = Kişisel İlişki, Deneyim” demek.

Bu da tabii, ancak ve ancak sosyal medyanın, dijitalin ve datanın gücünü kullanmakla gerçekleşebilecek bir şey.

Yaşanan deneyimlerin daha geniş kişilere ilham, güven veren paylaşımlarla erişmesi için tek yol; dijital kabiliyetleri çok gelişmiş, akıllı data kullanabilen pazarlama.

Marc Mathieu, bu açıdan bakınca “Dijital Pazarlama” diye başına dijital eklenmiş bir tanımı da doğru bulmadığını belirtiyor.

Dijitalsiz pazarlama diye bir şey olabilir mi? O halde başına ek koymak gereksiz!” diyor. Pazarlamadaki değişim analog-dijitalle ilgili değil, özünde diye ekliyor.

Ve Yeni Nesil Pazarlamanın 3 P’si.

- Purpose – Amaç 
- Principles – Değerler 
- Participants – Katılım, paylaşım 

Tüm söylediklerine %100 katılıyor, muhteşem Knorr Mutfağı menüsü ile beynimizin yanı sıra midemizi de şenlendiren bu güzel, başarılı Bloggers’ Think Tank buluşması için Unilever’e, Ebru’ya, Gülce’ye, diğer blogger arkadaşlara ve en çok da Marc’a çok teşekkür ediyorum. 

Ve ayrıca “yaşasın bana bu olanakları sağlayan, hem işim hem de kişisel gelişimimim açısından yepyeni açılımlar kazandıran Kurumsal Blogger’lık ve Blogging!” diyorum:) 

Bir sonraki yazıma kadar hoşça ve online kalın.

Ve soru, yorum, katkı yapın, varsa yazılarınız paylaşın (konuk blogger ağırlayabilirim).

Beni buralarda yalnız bırakmayın:) Mesajlarınızı bekliyorum!

Knorr Mutfağı ve nefis menüsünden bir kesit:) Yummy:).

 
Burçin Girit
BSH Gelişen Pazarlar Bölgesi / Türkiye, Orta Doğu, Afrika, BDT, Hindistan ve ASEAN Ortadoğu Bölgesi’nden Sorumlu Kurumsal İletişim Direktörü