Son yıllarda özellikle iş hayatında, yerli-yersiz, bilinçli-bilinçsiz sıkça kullanılan “Profesyonel Olmak” ifadesine takıldı kafam…

Türk Dil Kurumu’nda “profesyonel” kelimesi için iki açıklama yapılmış;

1- İşi kazanç sağlamak amacıyla yapan kişi (amatör karşıtı). Temelleri kazanç üzerine kurulu olan faaliyet, ilişki türü.

2-
Ustalaşmış-uzmanlaşmış.

Dilimize “Profession” dan taşınan kelimenim yabancı dildeki karşılığı ise 1800’lerden bu yana “uzmanlık, meslek” olarak kullanılıyor. İş hayatı söz konusu olduğunda herkes profesyonel olmak istiyor. Karşıtı olan amatörlük de yerine göre küçümseniyor, yerine göre de yüce gönüllülük, yaptığı şeye daha saf duygularla bağlı olmayı ifade ediyor. 

Ne yalan söyleyeyim, bu farklı kullanım ve bakış açılarından olsa gerek, kelimeyi her duyduğumda beni rahatsız ediyor; “acaba profesyonel değil miyim?” diye kendimi sorgulamama neden oluyordu…  

Uzun yıllar sonrasında, nihayet bu sözün gerçek manasını ve aslında bazı durumlarda nasıl da olumsuz kullanıldığını kavradığımı sanıyorum. Meğer ve ne yazık ki hiç de azımsanmayacak bir oranda, insanlar profesyonel dendiğinde "duygulardan soyutlanmış, çalışılan şirket ya da kurumun salt maddi menfaatlerini kapsayan” bir durumu anlıyor, algılıyormuş. Ve ben işime bu şekilde bakmadığım için kelimeyi duyduğumda rahatsız oluyormuşum…

Bundan rahatsız mıyım?

Asla!

Çünkü işi ehline teslim etmek gerektiğine tüm kalbimle inanıyorum. Çalışılan kurumun maddi ve manevi çıkarlarının korunması, kollanması gerektiğini tabii ki biliyorum. Eğer ben de bir şirket sahibi olsaydım, bu düşünce ve karaktere sahip kişilerle çalışmak isterdim. Ancak tüm bunları yaparken, duyguların dışarıda bırakılması gerektiğini kabul etmiyorum. Yani “profesyonel olmak, duygulardan arındırılmış, salt maddi, fiziki değerlerin gözetildiği bir ortamdır” çıkarım ve kullanımını benimsemiyorum. Her ikisinin birlikte kullanılması gerektiğine inanıyorum.

Çünkü insanı insan yapan duygularımızı, işimizi daha iyi yapabilmek için kullanmamızın müthiş olumlu sonuçlar doğuracağını savunuyorum. İnsani duygularla, önce insan diyerek iş hayatının her alanında zekanın, yeteneklerin, yetkinliklerin işe dahil edilmesinin asıl ve gerçek profesyonellik olduğunu iddia ediyorum. 

Bir bütünüz…

Artık öyle bir çağdayız ki, insanlar 10.000 km ötede yaşayan diğer insanların bireysel veya toplumsal olarak yaşadığı mutlulukları, acıları öğrenip, yüreğinde hissedebiliyor. Duygu öylesine yoğunlaşıyor ki, insanlar tek bir kalp olup birlikte sevinip, üzülebiliyorlar. Hiç bilmediği dilleri konuşan, tanımadığı kültürlerin yabancı  insanlarının sevinçlerine ortak olup, üzüntülerini hafifletmek için yardım kampanyaları düzenleyebiliyorlar. Sanırım artık, yaşadığımız iletişim çağında kimse kimseye  -istese de  istemese de- yabancı, duyarsız, uzak kalamıyor, olamıyor. 

Bu nedenle, yerel veya uluslararası şirketler ciddi kurallar koyuyor, etik uygulamalara giderek kapsamı genişleyen biçimde dikkat çekiyorlar. Dar kapsamdaki, klişe çevre/güvenlik/sağlık çerçevesini de aşıp, taşeron firmalarda çalışan işçinin bile çalışma saatlerini, koşullarını ve aldığı ücretin hakkaniyetli olup olmadığını sorguluyorlar. Bunları önemli kontratların en can alıcı maddeleri olarak sunuyorlar. 

Demek ki, şimdiye kadar öyle olmadığı sanılsa da aslında insanlardan oluştuğu için kanlı,  canlı organizmalar olan tüzel kişiliklerde “profesyonellik” kavramı, olması gereken yere doğru ilerlemeye başlamış…

Güven ve hoşgörü…

Mutlu müşterilerinden olduğum ve yukarıda bahsettiğim konuları düşündüğüm zaman aklıma ilk gelen markalardan biri olan Bosch’u, BSH Grubu örnek göstermek istiyorum. 

Her söylem ve faaliyetlerinde insani değerlere, çevrenin korunmasına,  kendi işçisi ve taşeron firmasının işçilerinin haklarını korumaya gösterdikleri öneme ve gelecek nesillerin daha iyi bir dünyada yaşamaları için yapılan Ar-Ge yatırımlarına vurgu yapıyorlar. 

Bunlar içimi ısıtıyor (ya da bu sıcak havalarda, serinletiyor da diyebiliriz). Yaklaşımları, iletişimleri tüm olumlu duygularımı tetikliyor. Cihazlarda, serviste vb. ufak tefek aksaklıklar, kazalar olsa da gönülden hoşgörümü alıyor. Çünkü biliyor ve hissediyorum ki özünde onlar bizi gerçekten mutlu etmeye çalışıyorlar. Hem de çok… 

Bu vesile ile Dünya İnsani Zirvesi’nin kararlarının tüm dünya fertleri, şirketleri ve devletleri tarafından kararlılıkla ve samimiyetle uygulanması dileklerimle herkese kucak dolusu sevgiler yolluyorum. 

Nejla Akbaba / Bosch Müşterisi
 

Not:
Üçüncü defa konuk olduğum BSH Blog’daki yazılarımı kabul eden BSH yetkililerine ayrıca teşekkür ederim ve bu yazıların hiç birinin sipariş, talep vb. neticesinde yazılmadığının, tamamen kendi isteğimle yazılıp, gönderildiğinin altını çizmek isterim.