Yine, acısıyla tatlısıyla koskoca bir yılı geride bırakmanın arifesindeyiz. Yazacak, anlatacak çok şey biriktirdim, öğrendim, fark ettim yine. Vee hazır olun, paylaşıyorum!
Malumunuz “çok okuyan değil, çok gezen bilir derler” bizim coğrafyada.
Eh ben de 2017’de de fena gezmedim hani! (Sosyal medya takipçilerim yakından bilirler.)
Öğrenmenin yaşı olmuyor ve ben “artık epey bir şeyler biliyorum” diye düşünürken, hala ve her gün öğrenebildiklerime şaşıyor ve öğrendikçe de çok mutlu oluyorum.
Coğrafya kaderdir ama…
En son gittiğim bazı ülkelerde sürekli “coğrafya kaderdir” sözünü andım durdum…
Özdeyişin orijini 1332 yılında Tunus’ta doğan ve 1406 yılında Kahire’de ölen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisi
İbn-i Haldun’a ait.
“Ahh neden daha medeni bir ülkede doğmadım?” diye hayıflanırken, daha da olumsuz koşulların olduğu yerleri görmek üzücü oluyor. Bazı coğrafyalarda “kadın olmak” diğerlerinden çok daha da zor. Bunu anlıyorsunuz…
Gerçekten de coğrafya insanın kaderi oluyor ve onun düşün dünyasını, davranış biçimini ve psikolojisini son derece önemli şekilde etkiliyor. Ve oraların koşullarını anlamak için bilmek, bilmek için görmek, görmek için ise gitmek lazım…
Masa başında oturarak ahkam kesmekle peynir gemisi yürümüyor, dünya düzelmiyor. Tüm coğrafyalarda kadın-erkek eşitliğinin, özgürlüklerin, gelir dağılımı dengelerinin oluştuğu, yaşam kalitesinin yükseldiği bir dünya için çalışmak, daha çok çalışmak gerekiyor…
Başka neler mi öğrendim?
Mesela zorlu coğrafyalarda çoğu kez insanların aslında kafasında “hayır!” olsa da hayır diyemediğini ve hayır diyemediği şeyi inanmadığı, katılmadığı halde uygulamaya çalıştığını, yolun ortasında “ben aslında öyle düşünmüyordum…” diyerek işleri daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getirdiğini öğrendim.
Bu tip profillerin olduğu ortamlarda hele de ikiden fazla tarafın bulunduğu herhangi bir telefon görüşmesinde ya da toplantıda eğer biri konuşmuyorsa ve sessiz kalıyorsa temkinli olmakta yarar var. O kişi daha sonra, sessiz kaldığı için “ben böyle bir şey dememiştim” demek hakkını saklı tutuyor olabilir.
O yüzden “sessiz kalmak kabul etmek, yani evet anlamına gelir” çıkarımının her zaman geçerli olmadığını düşünmenizi ve mutlaka herkesi konuşturmanızı “sen ne düşünüyorsun bu konuda?” diyerek sormanızı öneririm. Eğer bunu yapmadı iseniz, görüşmenin hemen ardından “şöyle şöyle” konuştuğumuz gibi” diye yazıya dökmek ve mutlaka geri bildirim istemeyi ihmal etmeyin derim.
Tez canlılar dikkat!.. “Bakarız” da doğruymuş…
Öğrendiklerime devam…
Her meseleyi zamana yaymanın iyi seçeneklerden biri olduğunu ve benim gibi tez canlılıkla her şeyi anında cevaplama ya da çözmeye çalışmanın her zaman o kadar da doğru bir tercih olmadığını öğrendim.
Bu yıl, çok eleştirdiğim eski bir amirimin ya da anında cevap vermemek için “bakarız” diyen babalarımızın esasında yerden göğe kadar haklı olduğuna katıldığım bir yıl oldu benim için.
Bazı durumlarda, konuyu zamana yaydığınızda, siz el atana kadar ya kökten çözülüyor ya da meseleyi diğer tez canlılar iyice evirip, çevirdiği için size sadece özünü çözmek kalıyor. Hem delegasyon hem zaman yönetimi açısından oldukça geliştirici bir durummuş, bu yıl iyice fark ettim, mutluyum. Bunu da hararetle öneririm…
Hayatta en önemli şey hala “sağlık ve aile”…
Biraz klişe olacak ama “hayatta en önemli şeylerin aile ve sağlık” olduğunu daha iyi kavradım.
Kendini işe gereğinden fazla kaptırmamak, 7/24 ulaşılabilir olmamak, aileye daha çok zaman ayırmak, işin sizi tamamen doldurmaması gibi konulara önem vermek, bunları uygulamak da 2017 kazanımlarımdan oldu… Şöyle ki kendinize, ailenize ayırdığınız zamanların artması, keyif alarak yaptıklarınızın çoğalması, vizyonunuza ve kişisel gelişiminize, hayat kalitenizin yükselmesine çok olumlu katkı veriyor.
Bunu da 2018’de daha çok düşünmenizi ve uygulamanızı öneriyorum…
Öğrendiklerimin yanı sıra birçok dost kazandım bu yıl…
Pakistan’da, Mısır’da, Fas’ta ve daha birçok yerde başım sıkıştığında, kötü günümde sığınacak dostlarım ve çalabileceğim kapılarım var artık.
Eskiden ben bir dünya insanıyım derdim, şimdi öyle olduğumdan eminim. Dönüp dolaşıp geldiğim kürkçü dükkanını da (canım memleketimi) eskisinden daha çok seviyor ve asla bırakmayı düşünmüyorum.
Atatürk gibi bir mucizeyi nasıl hak ettiğimizi eskisinden daha fazla merak ediyor ve bize bu ayrıcalığı verdiği için Allah’ıma her zamankinden daha çok şükrediyorum. Gördüğünüz gibi şükrettiklerim çok arttı… Dolayısıyla bazı şeylerin değeri arttı, kıymeti çoğaldı…
Eh tabii, kişisel hayat terazimin bir kefesinde bir şeyler artarken, yükselirken diğerinde de azalmalar, hafiflemeler, değişmeler oldu.
Önceden önem verdiklerim, biraz daha önemsizleşti. Mesela artık kimsenin canımı sıkmasına izin vermiyorum. Ya da herkese bana önem verdiği kadar değer veriyorum. Denge arıyorum yani.
Asla sol yanağımı çevirmiyorum ve hatta bunun pek o kadar da anlamlı bir tavsiye olmadığını görüyorum.
Kendimi sevmeyi öğrendim ve neyi isteyip, neyi bir o kadar istemediğimi.
Kısacası 2017’de çok değiştiğimi, belki de biraz daha olgunlaştığımı, büyüdüğümü hissediyorum. Sanırım etrafımdakiler de ediyor :)
2018’de de aynı doğrultuda devam etmeyi, bazı zamanını doldurmuş defterleri kapatmayı ve yepyeni hedeflerle, yenilenmeye, gelişmeye devam diyorum.
Yepyeni ülkeler görmeyi, bambaşka insanlarla tanışmayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Ailemi dinlemeyi ve kendim için daha fazla şeyler yapmayı istiyorum.
Ve tabii her sene olduğu gibi 3 isteğim var:
- Kilo vermek (vazgeçilmezim),
- Meditasyona başlamak ve
- Horon’da ustalaşmak :)
Sizlere de kendinize üç yeni yıl hedefi koymanızı ve bunlara ulaşıp ulaşmadığınıza 2018 sonunda bakmanızı öneriyorum.
Bahriye Bayraklı Tavukçuoğlu
Head of Regional Brand Management Bosch