Kuşaklar arasında görülen çatışma, farklılık ve çeşitlilik, Sümer tabletlerinden de anlaşıldığı üzere milattan önceki birkaç bin yılda bile mevcuttu. Bu farklılıklar her zaman var olsalar da, özellikle insanlığın hızla dönüşüm ve değişim geçirdiği çağ geçişlerinde kendini daha çok hissettirirler. 

Bunun nedeni insanlığın sürekli olarak değişip başkalaşmasıdır. İnsanlık gelişiminin her döneminde değişim olduğu için; nesiller arası farklılık ve çatışma da çok eski dönemlere dayandırılabilir. Kil tabletler kullanan atalarımız da, akıllı tabletler kullanan bizler gibi kuşaklar arası çatışmadan ve birbirini anlayamamaktan yakınıyorlardı. Bu konu ne zaman gündeme gelse âdeta "jenerasyon farkıyla" ilk defa biz karşılaşılıyormuşuz gibi şaşkınlık yaşıyoruz. Jenerasyon farkının nedenleri zaman zaman o kadar çok konuşuluyor ki gündemimizin üst sıralarına yerleşiyor.

Benim yaş grubumun çocukluğunda sokaklar bizim tek sosyal platformumuzdu. Sosyalleşmek de; formamızı, ayakkabımızı giyip sokakta kendi aramızda oluşturduğumuz takımlarla gün boyu maç yapmaktı. Maç arasında dinlenmek için kan ter içinde mahallenin bakkalına gidip, o dönemin en sevilen gazoz ve çerezlerinden alır, arkadaş grubumuzla karnımızı doyurur ve daha sonra oyuna devam ederdik. O zamanlar sokakta rahatlıkla maç yapardık çünkü sokak aralarından çok az araba geçerdi. Hatta Yeşilköy gibi semtlerde daha çok faytonlarla ulaşım sağlanırdı. Şimdi düşününce çok tuhaf geliyor değil mi? Hatta gayriinsani…

Ama bütün bunlar gerçekti. Bir neslin gerçekleriydi. Sosyalleşmek bugün olduğu kadar kolay, belki de bu kadar dijital değildi. Çocuklar akşama kadar ya okulda ya da sokaklarda haylazlık peşinde koşardı. Futbol, evcilik, komşuculuk, sek sek gibi oyunlarla ve piknik, spor, sinema, tiyatro ve konser gibi etkinliklerle sosyalleşirdik. Seçeneklerimiz oldukça fazlaydı. Uzun lafın kısası birileri ile sosyalleşmek onu tanımayı, onu dinlemeyi, onunla gerçekten zaman geçirmeyi gerektiriyordu.

Oysa şimdi bizim çocuklarımız; telefon, tablet ve bilgisayar aracılığıyla eriştikleri sosyal medya platformları ve sitelerde online oyun oynayıp sohbet ederek, online dünyada sosyalleşiyor. Tanımadıkları kişilerin peşinden gitmemeleri gerektiğine dair tembihler yerini "Sosyal medyada tanımadığın kişilerle takipleşme." ikazlarına bıraktı (!). Pandemi nedeniyle bunlara bir de uzaktan eğitim, evden çalışma ve artan online alışveriş eklenince insanlığın genç veya yaşlı fark etmeksizin en hareketsiz nesli olduk. Fiziksel dünyadan sanal aleme geçiş âdeta ışık hızında gerçekleşti.

Biz çocukken anne ve babalarımız sokaktan eve girmemek için direniyoruz diye kızar, "Yeter artık, oturun oturduğunuz yerde!" derlerdi. Şimdinin anne babaları ise çocukları bilgisayar başından kalkıp dışarı çıkmıyor ve hareketsiz kalıyor diye dışarı çıkmaları için onlara Whatsapp'tan mesajlar gönderiyor. Ebeveynler, çocukları sosyalleşemiyor diye üzülüyor.
Çeşitlilik, kapsayıcılık, çeviklik ve esneklik…

Tüm bunlar insana "Ne yaman çelişki!" dedirtmiyor mu? Üstelik bunca farkı neredeyse 20-30 yıllık bir zaman aralığında birbirine oldukça zıt ve uzak yaşam biçimlerine doğan, büyüyen ve uyum sağlamaya çalışan nesiller yarattı. Bu açıdan baktığımızda, mesele çok karmaşıkmış gibi duruyor. Ancak her nesil, yerleşmiş yaşam biçimlerinin direnmesine rağmen kendini yeniliyor ve tarzını, alışkanlıklarını, yaşam biçimini şekillendirip dünyayı değiştiriyor.

İş hayatı ve günlük yaşamdaki teknoloji kaynaklı değişiklikler, bahsettiğim nesiller arası farklara yol açıyor ve hayatlarımızı bir taraftan kolaylaştırırken diğer taraftan yeni zorluklara neden oluyor. Bu nedenle, dijitalleşme sonucunda insanlığın en hızlı dönüşüm çağına girdiği ve pandeminin de artırdığı ivmeyle birlikte jet hızıyla ilerlediği bu yıllarda, "çeşitlilik, kapsayıcılık, çeviklik ve esneklik" gibi kavramlar büyük önem kazanıyor. Ortaya çıkan farklılıkları, aynı amaç uğruna gayret göstermek için bir potada eritmek ancak birbirine saygı duyan ve eşit yaşam alanı sunan insanlarla mümkün olabiliyor.

Eşim ve ben BSH'de tanışıp evlendik. Aynı şirkette çalıştığımız için sohbetlerimizde de iş yerimizde gün içerisinde yaşadığımız olaylar hakkında konuşuyoruz. Dünyanın her yerinden, pek çok farklı kültürden, dinden, milliyetten, dilden insanla aynı amaç uğruna büyük bir uyum içinde çalışabiliyor olmamız bizi çok mutlu ediyor. Bu sayede farklılıklara tanık olup yepyeni şeyler öğrenebilmekten mutluluk duyuyoruz.

BSH çok kapsamlı ve global bir organizasyon; birbirine hiç benzemeyen binlerce çalışanı var ve hepsi birbirinin yaptığı işten veya performansından doğrudan etkilenmesine rağmen şirket tam bir dayanışma içinde başarılarını katlayarak her yıl büyümeye devam ediyor. Sürekli Ar-Ge, inovasyon, teknoloji ve sürdürülebilirlik peşinde koşarak, insanların evlerinde daha rahat yaşaması için birbirinden maharetli ev aletleri üretiyor. Avrupa'da lider oluyor ve her yıl rekor üstüne rekor kırıyor.

Bu başarının ardında yatan en önemli neden; insanların kişisel özelliklere ve farklara değil, birlikte yaratacakları verime odaklanmaları ve sert dönemeçlerde esnek ve çevik olabilmeleridir. Ekipleri birbirine kenetleyen değerler; emekle yaratılan saygı, güven, sevgi ve hoşgörüden oluşan kuvvetli bağdır.
Bu çıkarımları yapmamda bana rehberlik eden ve de çok sevdiğim kitaplar olan; Judith Malika Liberman'ın Masal Terapi adlı eserini ve Paulo Coelho'nun Simyacı adlı eserini okumak isteyenler olabilir diye paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum. Umarım sizler de bu kitapları okur ve yaşamınızı daha da güzelleştirecek bazı çıkarımlarda bulunabilirsiniz.

Yeni bir yazıda buluşmak üzere esenlikler diliyor, soru, yorum ve önerilerinizi bekliyorum.

Onur Seçkin
BSH Servis Teknoloji Müdürlüğü Ürün Sorumlusu