Çok
beklemeden, iç sesimden yanıt hemen geldi. Şöyle diyordu; “Mine hatırlıyor
musun seni bu şirkete bağlayan ve daima en mutlu eden şey; her ortamda, yazılı,
sözlü iletişim ve davranışlarla ifade bulan “çalışanlarımız en değerli varlıklarımızdır” ifadesi ile karşılıklı
saygı, güven veren işbirliği. Açık iletişim, değerlerle örülmüş “sen, özelsin ve değerlisin” yaklaşımı…”
Evet
kesinlikle doğruydu. Beni çalıştığım
yerde, yani BSH’de en çok mutlu eden şeyler bunlardı… Eminim pek çok
arkadaşım için de durum benzerdi. Öyle olmasa binlerce insandan oluşan bu
devasa organizma nasıl böylesine büyüyebilir, başarılı olabilirdik ki?...
Üstelik bunca yıl, bunca farklı ülkede ve kültürde…
Bunları düşünmek bile kendi kendime, huzurla gülümsememe yetmişti. Koltuğuma rahatlamış insanların yaptığı biçimde, kollarımı yukarı doğru açıp, derin nefes alarak yaslandım, biraz da kaykıldım. İçim mis kokulu bir bahar esintisinin ferahlığı ile dolmuştu. Sonra beynimin içinde tatlı tatlı süzülerek sörfe devam ettim. Bu sefer de farklı ülkelerin, kendi ülkemin beni mutlu eden taraflarını düşünmeye başladım…
Ve fark ettim ki her yerde, farklı ülkelerde, ortamlarda da aradığım ve bulunca mutlu olduğum şey; o ülkenin insanlarını yansıtan toplumun özünü, kültürel ve tarihi değerlerini, geleneklerini hissedebilmek… Her ülke, bölge, şehir, toplum çok özel ve değerli. Her birinin kendine has kokusu, dokusu, alışkanlıkları, örf ve adetleri, mutfağı, kılık-kıyafeti, buram buram geçmiş, yaşanmışlık kokan mekanları var…İşte bunları hissetmekten çok keyif aldığımı fark ettim…
Örneğin Japonya… Sanırım bu açıdan yapılan değerlendirmelerde Japonya “kendine has olmak adına” pek çok kişi için ilk sıralarda yer alıyordur. Japonlar, 5000 yıllık tarihlerini yaşatmalarının yanı sıra, kendilerini diğer dünya ülkelerine tanıtmak konusunda da iyiler. Sergiler, kültürel etkinlikler düzenleyerek sıkı sıkıya korudukları geleneklerini tüm dünyaya da anlatıyor ve körü körüne batı medeniyetlerinin kopyası olmayı, tüm dünyanın kabul ettiği Japon nezaketi ve sessiz kararlılığı ile reddediyorlar. Saygılı, nazik ve alçak gönüllü olmaları, tüm önemli zamanlarında kimono giymeleri, sumo güreşleri, çay seremonileri, en gelişmiş teknoloji ve sanayi ülkelerinden biri olmalarına rağmen titizlikle korudukları bahçeleri, doğaları, festivalleri… Hepsi de çok özel, güzel ve ilginç. Sadece “özür dilemek” için bile Japonların 20 farklı kelime kullandığını hiç duymuş muydunuz? Ben de yeni öğrendim ve bir hayli hayret ettim…
Düşüncelerim, geleneklerden, saygı ve sevgiden geçince ilk aklıma gelen dini bayramlarımız ve “ah nerede o eski bayramlar…” serzenişlerimiz oldu. Ben de pek çoğumuz gibi hızlanan yaşamın telaşeli, yorgun devinimi içinde bayram geleneklerimizi kaybetme korkusu yaşıyordum.
Birden aklıma BSH’deki arkadaşlarıma bir sürpriz yapmak geldi. Küçük şeylerin büyük mutluluklara dönüşebildiğini defalarca deneyimlemiştim. Neden bunda da öyle olmasındı? Hem bayram da yaklaşıyordu ve aklıma gelen fikir şuydu; üzerinde dantelli bir örtü olan bayram tepsisi hazırlayacak, içine sembolik bayram harçlıklarını sardığım yine dantelli bir mendil, çikolata ve kolonya koyacak, ofiste bununla bayramlaşma geleneği başlatacak, birer set hediye ederek arkadaşlarımın da evlerinde aynısını yapmalarını isteyecektim.
Gelin görün ki “dantelli bayram mendili” bulamadım. İki hafta her yerde aradım. Hatta mahalle içlerinde ancak birkaç tane kalmış, nostalji kokan eski usul tuhafiyecilere bile gittim. Oralarda dahi yoktu, kalmamıştı biliyor musunuz? Pek çok yer ise “Bayram Mendili var mı?” dediğimde “Kâğıt mendil mi? Islak mendil mi?” diye soruyorlardı. Sonuç olarak mendilleri bulamadığım için iş arkadaşlarıma bu küçük sürprizi yapamadım, ancak azimliyim denemelerim sürecek…
Kültürel değerlerimize sahip çıkacağımız güzel bir gelecek diliyorum.
Ayşe Mine Maldar
İş Güvenliği Sorumlusu, İş Ekipmanları Sorumlusu