Sanırım pek çoğunuz gibi benim de en sevdiğim mevsim yaz. Bu yaza da son derece keyifli başladık.

Küçük beylerin okulu kapanır kapanamaz, soluğu aile tarihimiz için önemli yerlerden birinde, okuduğum, eşimle tanıştığım şehir olan Boston’da aldık.

Boston’dan döneli tam tamına 20 sene olmuş. Zaman gerçekten su gibi akmış. Bunca zaman geçtiğini fark etmek hafif hüzünlendirse de bir anlamda 25 yıl öncesine, üstelik çocuklarımızla gitmek çok keyifliydi. Oğullarımıza okullarımızı, kaldığımız evleri, yürüdüğümüz caddeleri, favori restoranlarımızı gösterdik. Hepimiz için ilginç ve anlamlı bir seyahat oldu.
Tahmin edeceğiniz gibi Boston’da ailemizin vazgeçilmezleri olan akademik, sportif ve de kültürel etkinliklerimize hız kesmeden devam ettik. Science Museum’da en hızlı ve en yavaş kayan kızağı tasarladık, yemyeşil parklarda oyunlar oynadık. Hemen her gün yeşil sahalarda futbol maçı yaptık, Harvard Üniversitesi’ni dualarım eşliğinde gezdik. Kısacası yine çok ama çok keyifli ve bir o kadar da öğretici bir tatil geçirdik. Dopdolu, değerli tecrübelerle geri döndük.

Dönerken uçakta insanın genel olarak yaşamından ve yaptığı işten mutlu olmasının ne kadar önemli olduğunu, kısacası anlamlı bir hayatın, anlamlı bir işin ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Ve okumakta olduğunuz yazımda bundan bahsetmeye karar verdim…

Sizce Harvard tarihindeki en popüler ders hangisidir?
— Ekonomiye Giriş? > Hayır.
— Nasıl Sektörün Kralı Olunur? > Değil.
— Ağ Kurarak Başarıya Ulaşmak? > Yine değil…

Harvard Üniversitesi'nin dört yüz yıllık tarihinin en ünlü dersi Tal Ben-Sharar tarafından verilen "Pozitif Psikoloji" dersi.

Şaşırdınız değil mi?

Hiç şaşırmayın, çünkü yine aynı üniversitede yapılan pek çok araştırma gösteriyor ki çok hırslı, mükemmel, "yaptıkları her işte en iyi" gençlerin toplandığı bir yer de diyebileceğimiz Harvard’da öğrencilerin “en çok arzu ettikleri şey; mutluluğu yakalamak”. Evet, yanlış okumadınız... Tüm dünyada fazlasıyla başarılı ve parlak olarak kabul edilen bu süper starların aslında ne yaparlarsa yapsınlar istedikleri en önemli şey “mutluluğu ve anlamı yakalamak”!..

Bu mudur yani? Dediğinizi duyar gibiyim… Hiç demeyin... Çünkü;

Harvard’da ve diğer pek çok saygın üniversitede, araştırma kuruluşunda yapılan, yayınlanan çalışmalar “mutlu çalışanların”;

— Satışlarda %37 daha etkili ve %31 daha üretken olduğunu
— İşlerinde %19 daha az hata yaptığını gösteriyor.

Konuya ilişkin Harvard Business Review’daki yazıyı ve Tal Ben-Sharar'ın öğrencisi olan, eski bir Harvard psikoloğu ve GoodThink’in CEO'su Shawn Achor'un TED konuşmasını izlemenizi öneririm.

“Mutluluk ve Neden Mutluluğu Arıyoruz?” konularında çalışmalar yapan ünlü onkolog Dr. Shantanu Nagarkatti da olayı başka açılardan izah ediyor.

Dr. SN. diyor ki;— Taş Devrinde, mağaralarda yaşayan ve en önemli dertleri hayatta kalmak olan atalarımız nedeniyle beyinlerimiz temel bir "olumsuzluk ön yargısı" ile evirilmiş ve doğar doğmaz mutsuz olmaya programlanmış durumda. 

— Riskleri ve geçmişte yaptığınız yanlışların sonuçlarını irdelemekle kendinizi tüketmeyi, eski hataların yüklerini taşımayı bırakın. Mutlaka bu doğuştan gelen “program modundan" kaçışın yollarını bulun. Başka bir deyişle, “anı yaşayın”.

— Kesintisiz mutluluk hali için mutluluğun üçüncü katmanına ulaşmaya çalışın.

Nedir Mutluluğun 3 Katmanı?

1. Güzel Yaşam


Güzel Yaşam mutluluğun ilk "seviyesidir" ve insanların odaklandığı, mutluluğun en yaygın biçimidir... Lezzetli şaraplar, güzel yemekler, hızlı arabalar, lüks yaşam. Duygusal bir zevk veren her şey Güzel Yaşamın parçası kabul edilebilir. Çok sayıda insan yalnız ve yalnızca bu tür mutluluğa odaklanmaktadır. Buradaki sorun, güzel yaşamın sürdürülebilir olmamasıdır. Geçicidir.

2. İyi Yaşam

İyi Yaşam, ilginizi çeken ve beceri setinize uygun işlerle uğraşmaya dayalı bir tatmin duygusudur. İyi Yaşam sürdürmek, yetenekleriniz ve istekleriniz ile örtüşen bir iş bulmak demektir. Bu katmanda çalışma bir meditasyona dönüşür. Bu dinamiği psikoloji alanında ileri gelen bir akademisyen olan Mihaly Csikszentmihalyi "Akış" olarak tanımlar. Akış halinde, işinizde geçici olarak kendinizi kaybedersiniz. Zamanı, fiziksel ihtiyaçlarınızı ve endişelerinizi unutursunuz.

3. Anlamlı Yaşam

Mutluluğun en dayanıklı biçimi Anlamlı Yaşamdır. Anlamlı Yaşamı bulmak için, daha yüksek bir amacı izlemelisiniz. Anlamlı Yaşamın özü önem verdiğiniz bir misyonu desteklemek için iyi olduğunuz işi yaparak benlik duygunuzu unutmaktır. Esasen, başkalarına yardım etmek sizi de mutlu kılacaktır.

Yararlandığım kaynak: Martin Seligman (Pennsylvania Üniversitesi, Pozitif Psikoloji Merkezi Direktörü)

Sevdiğiniz şeyi bulmalısınız!..
Tüm bunlardan anlıyoruz ki para (en azından uzun süre) mutluluğu satın alamıyor. O yüzden mutlu bir yaşam sürdürmek için uyanık saatlerimizin çoğunu harcadığımız işimizden tatmin olmamız gerekiyor. Bu da aklıma 2005 yılında Steve Jobs'ın Stanford Üniversitesi öğrencilerine yaptığı on dakikalık o efsane mezuniyet konuşmasında paylaştığı yalın bilgiyi getiriyor.
Konuşmayı yaptığı sırada 20 yıl önce okulunu yarıda bırakan Jobs şunları söylemişti;

“Bazen hayat tuğlayla kafanıza vurur. İnancınızı kaybetmeyin. Eminim ki devam etmemi sağlayan tek şey yaptığım işi sevmemdi. Sevdiğiniz şeyi bulmalısınız. Bu sevgilileriniz için olduğu kadar işiniz için de geçerli. İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını dolduracak ve gerçekten tatmin olmanızın tek yolu harika bir şey olduğuna inandığınız işi yapmaktır. Harika bir iş yapmanın tek yolu da yaptığınız işi sevmektir. Henüz bulmadıysanız, aramaya devam edin. Sevmediğiniz işi kabullenmeyin. Kalple ilgili her şey gibi, bulduğunuzda anlayacaksınız. Her harika ilişkide olduğu gibi, yıllar geçtikçe daha da iyi hale gelir. Bu yüzden, bulana dek aramaya devam edin…”

Bir iş yerindeki çalışanları mutlu eden faktörler…

Aslında yukarıda değindiğim her şey artık şirketlerin ister çalışanları, ister paydaşları isterse de müşterileri için olsun, fark etmez mutlaka "Ne" sundukları kadar "Nasıl" yaptıklarına değer vermeleri gerektiğini anlatıyor. Araştırma sonuçları da bunu doğruluyor…

Özet olarak,
dünya genelinde 200.000 Kişi üzerinde gerçekleştirilen Boston Consulting Group Anketi sonuçlarına göre Çalışan Mutluluğunu Belirleyen İlk 10 Faktör:

1. İşinize verilen değer
2. İş arkadaşları arasında iyi ilişkiler
3. İyi iş-yaşam dengesi
4. Astlarla iyi ilişkiler
5. Şirketin finansal istikrarı
6. Öğrenme ve kariyer geliştirme olanakları
7. İş güvenliği
8. Çekici sabit maaş
9. İlginç iş kapsamı
10. Şirket değerleri

olarak belirginleşiyor...

Konunun özü diyor ki en iyi Y’leri hatta Z’leri işe alabilmek ve tutundurabilmek için “çalışan mutluluğu” en belirleyici ve kritik rekabet faktörü olacak… Yeni nesillerin “Güzel Yaşamla” ve de “İyi Yaşamla” yetinmeyeceği apaçık ortada.

Y jenerasyonunun;

—70’i şirketin topluma bağlılığının burada çalışma kararını etkileyeceğini

—64’ü sıkıcı olduğunu düşündükleri bir işte yılda 100.000 Dolar kazanmaktansa, sevdikleri bir işte 40.000 Dolar kazanmayı tercih edeceğini belirtiyor.

"Nasıl" ve "Ne"
Yazımın sonuna yaklaşırken şuna değinmek istiyorum tüm şirketlerin rekabetle başa çıkabilmesi için yıldız çalışanlara, yıldız çalışanların da kendilerini mutlu hissedecekleri işlere ihtiyaçları var. Kanaatimce bu durumu çözmek ancak ve ancak “ne” yapıldığı kadar “nasıl” yapıldığına önem vermek, işi anlamlı hale getirmekle mümkün…

Kısacası gelecekte başarılı olmak isteyen her kurum, “Nasıl” adlı kitabında Dov Seidman’ın anlattığı gibi insanları tetiklemenin üç yolundan biri olan ilham vermeyi, baskı (sopa) ve teşvikin (ödül) önüne, üstüne koymalı (yürekten katılıyorum).

Çalışanlardan bahsediyoruz ama aynı şey müşteriler ve paydaşlar açısından da geçerli. Edelman’ın araştırmasında tüketicilerin kalite ve fiyat aynı olduğunda bir markayı seçerken şirketin "sosyal amacına" baktıklarını söylemeleri bu çıkarımı net bir şekilde doğruluyor. Araştırmaya göre insanların neredeyse %44'ü "iyi bir amacı" destekleyen şirketlerin ürünlerine ekstra ödemeyi kabul ediyor.

Bu yazımda “Purposeful brand - Amacı Olan Marka” konusundan epeyce bahsetmiş, Yeni Nesil Pazarlamanın 3 P’si olan;

- Purpose – Amaç

- Principles – Değerler

- Participants – Katılım,

paylaşım prensiplerini, örnekleriyle paylaşmıştım.

Peki, ben BSH’de mutlu muyum?Yukarıdakileri tekrar tekrar düşündüğümde, içselleştirdiğimde tüm kalbimle evet diyor, kendimi çok şanslı hissediyorum.

Çünkü her şeyden önce işimi çok ama çok seviyorum ve bu çok sevdiğim işimi yaptığım BSH’de gerçekten de yukarıdakilerin tamamı uygulanmaya çalışılıyor. Kuşkusuz hiçbir şeyde %100 başarı olması mümkün değil. Her şeyden önce sürekli çevre faktörleri, dış koşullar değişiyor. Elbette eksikler, aksaklıklar olabiliyor.

Ancak en tepeden, en alta kadar herkeste “niyetin” ne yaptığına değil, neden ve nasıl yaptığına, amaca odaklanmak olduğu o kadar belli ki. İnsana verilen değer, gösterilen saygı o kadar yoğun ki eksikleri vb. görmüyorsunuz bile. Tek hissettiğiniz ve saygı duyduğunuz o insanı mutlu etme çabası oluyor.

İyi ki buradayım. İyi ki blog yazıyorum. İyi ki sizlerle paylaşıyorum.

Bir sonraki yazıma kadar hoşça ve online kalın.

Ve soru, yorum, katkı yapın, varsa yazılarınız paylaşın (konuk blogger ağırlayabilirim).

Beni buralarda yalnız bırakmayın:) Mesajlarınızı bekliyorum!

Herkese harika bir yaz diliyorum…

Burçin Girit
BSH Gelişen Pazarlar Bölgesi / Türkiye, Orta Doğu, Afrika, BDT, Hindistan ve ASEAN Ortadoğu Bölgesi’nden Sorumlu Kurumsal İletişim Direktörü