Pazarda ismi bilinen ya da bilinmeyen (no name) rakip çok, bu rakiplerin tüketiciye ilettiği mesaj çok. Bu mesajların iletildiği mecra çok. Mecra içerisinde kullanılan kanal çok. Bu “bolluk” ve “çokluk” içinde işimizin kolaylaştığını düşünenler ise yanılıyorlar, maalesef işimizin zorluğu hiç olmadığı kadar çok!
Çünkü artık farklılaşan bir mesaj vermek, bu mesaj ya da mesajlarla pazarda bir konum sahiplenmek eskisinden çok güç. Köklü ve güçlü markalar tarafından sahiplenilen belli başlı sektörlerde, tüketici zihninde farklı bir konuma sahip olmak, bugün pazara yeni giren her markanın hayali.
Pazarda eski ya da yeni fark etmez, tüketici eğer markanın hikayesini hissedebiliyor ve bunu doğru cümlelerle aktarabiliyorsa, gerçek başarı işte o zaman mutlaka geliyor. Bu noktada önemli olan sizin mesajlarınızı hangi hikayeyi düşünerek ilettiğiniz değil, tüketicinin bu hikayeyi nasıl algıladığıdır aslında. Eğer sizin aklınızdakiyle, tüketicinin yansıttığı hikaye örtüşmüyorsa, bir felaketle karşı karşıyasınız demektir!
İşte tüketicinizin “mucize”nin ne olduğunu konusunda algısını farklılaştırabiliyorsanız, deveyi hendekten atlatmışsınız demektir!
Hikayede doğru algıyı yaratmak kadar önemli bir diğer konu hiç kuşkusuz modern çağın sihirli kelimesi “sürdürülebilirlik”. Aynı mesajı, farklı yol ve yöntemlerle ne kadar uzun süre ve çok verebiliyorsanız, tüketici zihnindeki yerinizi o kadar çok sağlamlaştırıyorsunuz.
Yıllar önce Pepsi’nin ilk yola çıkışını hatırlayanlarınız vardır mutlaka. Pepsi, Coca Cola gibi güçlü bir rakibin karşısında, gerek lansman sloganı gerekse farklılaşan şişe çalışmaları ve ilk “light” ürünü ile “Gençlerin içeceği” olarak konumlandırmıştı kendini. Bu hakikaten kısa sürede onların Coca Cola pazar payına yaklaşmasını sağlayan bir strateji oldu. Ancak ne zaman ki bu doğru stratejiyi net bir şekilde ortaya koymaktan vazgeçtiler ve rakip alanını sahiplenmeye çalıştılar, Pepsi’nin pazar payı küçülmeye başladı. Bugün Pepsi, bu süreçte kaybettiklerini tekrar popüler kültüre, yani gençliğe yakın söylemlerle geri almaya çalışsa da, o ilk çıkıştaki ivmesini yakalayabilmiş, ara süreçteki kayıpları tekrar toparlamış değil. İşte sürdürülebilirlik konusunun ne kadar önemli olduğu bu açıdan bakıldığında tekrar ortaya çıkıyor.
Tüketici algısında fark yarattığını düşündüğümüz konumlandırmamızı sağlıklı bir şekilde, sıkıcılığa mahal vermeden sürdürmek ve rakip kalelerine Don Kişot misali saldırmamak gerekiyor.
Merak edenler bu linkten Coca Cola versus Pepsi hikayesine bakabilirler.
Neyse ki , BSH olarak bizler, bünyemizde hem köklü hem de güçlü markaları barındırmanın keyfini yaşıyoruz. Markalarımızın pazardaki güçlü konumu geleceğe ümitle bakmamızı sağlayan alanlarımızdan biri. Bu güçlü alanı korumak ve sürdürülebilir kılmak hepimizin başlıca görevi.
Enerjiniz yüksek ve sürdürülebilir olsun,
Bahriye Bayraklı Tavukçuoğlu
Head of Regional Brand Management Bosch