Yine yeni yeniden bir yazıda daha buluşmak çok güzel. Yazın bir hayli terlettiği bu günlerde işlerin rayına oturması ile birlikte sizlerle daha sık buluşabiliyor olmak gerçekten hoş.
Bu arada güzel bir Ramazan Bayramı’nı daha geride bıraktık – herkes için hayırlara vesile olmuştur inşallah - ve bayramda inanılmaz güzel bir İstanbul yaşadık. Bakın burada bile “herkesin yaptığının farklısını yapmak” teorim tuttu.
Millet tatildeyken İstanbul’un tadını bomboş bir trafik ve dilediğin yere park etme özgürlüğü ile çıkardım. Şimdi herkes bayram tatilinden döndü ve ben bu yazıyı yazdıktan sonra fazlasıyla hak ettiğimi düşündüğüm – sakin kumsalların tadını çıkartmak üzere - tatile gidiyorum J…
Bu zamanlama ile de farklılaşmanın biraz daha derinine inmek istiyorum…
Farklılaşmak…
Farklılaşma sadece marka, ürün, slogan, konumlandırma ile yeterli olmuyor. Hatta bu konuda Temel Aksoy’un çok beğendiğim bir yazısı var.
Temel bey birçok iyi pazarlamacı gibi;
- Hepimiz biliyoruz ki, markalar farklılık yarattığı ölçüde rekabet üstünlüğü elde eder. Marka demek farklılaşmak demektir. Ancak her markanın birinci görevi; önce rakiplerine benzemek, sonra onlardan farklılaşmaktır. Marka olmak hem “farklı” hem de “benzer” olmayı gerektirir.
diyor. Yazının tümünü merak edenler linke tıklayabilirler.
Tüm bunların haricinde günümüzde iyi bir pazarlamacının marka adına tüm avantajları kullanabilmesi için tanıtım çalışmalarında “zamanlamalara” da son derece dikkat etmesi gerekiyor.
Burada zamanlama derken reklam kampanyasının ne zaman gerçekleştiği, sadece esas ürünün sezonu olması açısından değil – ki bu artık her ürün neredeyse her sezon alıcı bulabildiği için sorun olmaktan çıkmış gibi görünüyor. – O dönemde kimler konuşuyor? Nerede konuşuyor? Ne kadar konuşuyor? Sorularıyla daha direkt bağlantılı…
Zamanlamanın önemine dair bir deneyim paylaşımı…
Profilo olarak Mayıs ayında bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, bir küçük ev aletleri lansman kampanyası gerçekleştirdik. Bu lansmanı Anneler Günü’ne denk getirmeye çalıştık. Yaptığımız post test’te reklam filminin senaryo olarak çok beğenildiğini gördük.
Yine gerçekleştirdiğimiz reklam takip araştırmalarında filmin hem markanın genel hem de küçük ev aletleri algısına reklamın büyük katkısı olduğunu gördük. Ama yine aynı çalışmada reklamın örneklem tarafından yeterince görünmediğini de tespit ettik.
Bu kadar pozitif geribildirim aldığımız reklam çalışmasının görünürlük konusunda beklentimizin altında kalmasının nedenlerini doğal olarak tespit etmeye çalıştık. Merakımızın en önemli nedenlerinden biri; küçük ev aletleri lansman kampanyasının, bizim en bütçe yoğun kampanyamız olmasıydı.
Karşılaştığımız gerçek ise son derece mantıklıydı: Mayıs ayı; Mart’taki seçim gündeminin arasında kaybolmamak için pek reklam vermeyen firmaların en yoğun çıkış yaptığı ay oldu.
Özellikle dondurma, içecek ve iletişim markalarının kitle iletişim araçlarını son derece yoğun kullandığı bu dönemde bizim reklamımız beklentilerimizin gerisinde kaldı.
Nasıl ki laf kalabalığı içerisinde bazen esas konu kaçabiliyorsa, reklam kalabalığı içerisinde de “kaybolup gitmek” kimi zaman kaçınılmaz olabiliyor…
Ayrışmak…
Bazı kişiler akşam pazarını tercih ederler, neden? Çünkü o saatlerde arz değişmezken talep azalır ve dolayısıyla pazara çıkanın pazarlık şansı artar.
Ya da bu reklamın durumu esasında; aşağıda fotoğraflarını paylaştığım, Hindistanlı, 181 kişilik, dünyanın en kalabalık ailesindeki (Ailenin reisi Ziona Chana’nın 39 eşi, 94 çocuğu ve 33 torunu var!) bir çocuğun durumu ile benzeşmektedir – önemlisindir, ama senden çok olduğu için diğerlerinden ayrışmıyorsundur.
Dolayısıyla görenlerin beğenisini kazanan reklamımız yayımlandığı süreç içersindeki reklam çokluğu neticesinde yeterince varlığını hissettiremedi…
Çok şükür elde edinilen iyi kriterler nedeniyle bu faktör, satış ve iş sonuçlarımızda olumsuz bir sonuç yaratmadı. Aksine ekip olarak çok değerli bir deneyim kazandık, önemli detaylar öğrendik.
Başta da değindiğimiz gibi “zamanlamada farklılaşmanın” önemini yalın biçimde bu örnekte de görebiliyoruz. Herkesin az reklam yaptığı zaman ve yerlerde kendinden bahsettirmek daha kolay ve daha mümkün.
Özellikle daha düşük tanıtım bütçeli markaların medya planlarını bu şekilde yönlendirmeleri çok önemli ve katma değeri daha yüksek.
Yazının varmak istediği noktaya gelince; Siz siz olun farklılaşmak ve kalabalıktan ayrışmak için olabildiğince her fırsatı değerlendirin, olasılıkları gözden kaçırmayın.
Bazen herkesin yaptığının tersini yapmak ya da düşünmek mükemmel sonuçları da beraberinde getirir! Herkesin olmadığı zamanda bir yerde olmak beklenmedik fırsatlara gebedir!
Bununla ilgili severek okuduğum bir makale var, keyifle paylaşıyorum.
Benimle online kalmaya devam edin,
Burada zamanlama derken reklam kampanyasının ne zaman gerçekleştiği, sadece esas ürünün sezonu olması açısından değil – ki bu artık her ürün neredeyse her sezon alıcı bulabildiği için sorun olmaktan çıkmış gibi görünüyor. – O dönemde kimler konuşuyor? Nerede konuşuyor? Ne kadar konuşuyor? Sorularıyla daha direkt bağlantılı…
Zamanlamanın önemine dair bir deneyim paylaşımı…
Profilo olarak Mayıs ayında bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, bir küçük ev aletleri lansman kampanyası gerçekleştirdik. Bu lansmanı Anneler Günü’ne denk getirmeye çalıştık. Yaptığımız post test’te reklam filminin senaryo olarak çok beğenildiğini gördük.
Yine gerçekleştirdiğimiz reklam takip araştırmalarında filmin hem markanın genel hem de küçük ev aletleri algısına reklamın büyük katkısı olduğunu gördük. Ama yine aynı çalışmada reklamın örneklem tarafından yeterince görünmediğini de tespit ettik.
Bu kadar pozitif geribildirim aldığımız reklam çalışmasının görünürlük konusunda beklentimizin altında kalmasının nedenlerini doğal olarak tespit etmeye çalıştık. Merakımızın en önemli nedenlerinden biri; küçük ev aletleri lansman kampanyasının, bizim en bütçe yoğun kampanyamız olmasıydı.
Karşılaştığımız gerçek ise son derece mantıklıydı: Mayıs ayı; Mart’taki seçim gündeminin arasında kaybolmamak için pek reklam vermeyen firmaların en yoğun çıkış yaptığı ay oldu.
Özellikle dondurma, içecek ve iletişim markalarının kitle iletişim araçlarını son derece yoğun kullandığı bu dönemde bizim reklamımız beklentilerimizin gerisinde kaldı.
Nasıl ki laf kalabalığı içerisinde bazen esas konu kaçabiliyorsa, reklam kalabalığı içerisinde de “kaybolup gitmek” kimi zaman kaçınılmaz olabiliyor…
Ayrışmak…
Bazı kişiler akşam pazarını tercih ederler, neden? Çünkü o saatlerde arz değişmezken talep azalır ve dolayısıyla pazara çıkanın pazarlık şansı artar.
Ya da bu reklamın durumu esasında; aşağıda fotoğraflarını paylaştığım, Hindistanlı, 181 kişilik, dünyanın en kalabalık ailesindeki (Ailenin reisi Ziona Chana’nın 39 eşi, 94 çocuğu ve 33 torunu var!) bir çocuğun durumu ile benzeşmektedir – önemlisindir, ama senden çok olduğu için diğerlerinden ayrışmıyorsundur.
Dolayısıyla görenlerin beğenisini kazanan reklamımız yayımlandığı süreç içersindeki reklam çokluğu neticesinde yeterince varlığını hissettiremedi…
Çok şükür elde edinilen iyi kriterler nedeniyle bu faktör, satış ve iş sonuçlarımızda olumsuz bir sonuç yaratmadı. Aksine ekip olarak çok değerli bir deneyim kazandık, önemli detaylar öğrendik.
Başta da değindiğimiz gibi “zamanlamada farklılaşmanın” önemini yalın biçimde bu örnekte de görebiliyoruz. Herkesin az reklam yaptığı zaman ve yerlerde kendinden bahsettirmek daha kolay ve daha mümkün.
Özellikle daha düşük tanıtım bütçeli markaların medya planlarını bu şekilde yönlendirmeleri çok önemli ve katma değeri daha yüksek.
Yazının varmak istediği noktaya gelince; Siz siz olun farklılaşmak ve kalabalıktan ayrışmak için olabildiğince her fırsatı değerlendirin, olasılıkları gözden kaçırmayın.
Bazen herkesin yaptığının tersini yapmak ya da düşünmek mükemmel sonuçları da beraberinde getirir! Herkesin olmadığı zamanda bir yerde olmak beklenmedik fırsatlara gebedir!
Bununla ilgili severek okuduğum bir makale var, keyifle paylaşıyorum.
Benimle online kalmaya devam edin,
Bahriye Bayraklı Tavukçuoğlu
Head of Regional Brand Management Bosch