2022 yılının yaz aylarında ülkemizi, Avrupa’yı ve dünyanın pek çok ülkesini etkisi altına alan sıcak hava dalgası hayatı olumsuz etkiledi, üzücü olayların yaşanmasına neden oldu. 

Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde, Fransa ve İngiltere’de ilk kez kırmızı alarm verildi. Yüzlerce kişinin öldüğü, büyük orman yangınlarının ve trajik doğa katliamına yol açan sıcak hava dalgasından dolayı yapılan tahliyeler nedeniyle binlerce kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı. Portekiz’de Temmuz ayında kayıtlara geçen en yüksek sıcaklık olarak 47 derece saptandı. Türkiye’de de yılın en sıcak günü 42 derece ile Aydın’da yaşandı. Halka gerekmedikçe dışarıya çıkmayın uyarıları yapıldı. Adıyaman, Denizli, Diyarbakır, Batman, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Şanlıurfa, Siirt’te de 40 derecenin üzerinde sıcaklıklar saptandı. 

Aşırı sıcaklardan en fazla yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalıkları olan bireyler etkilendi. Aşırı sıcaklar yüzünden çıkan orman yangınlarında binlerce hektar orman (örneğin sadece Portekiz’de 300 kilometrelik bir alan) yandı ve içindeki diğer canlılarla beraber yok oldu. Bazı nadir kuş, hayvan ve bitki türleri yangınlarda büyük kayıplar yaşadı. (Kaynak: bbc.com)

Yunanistan’da, ülkemizde ve diğer ülkelerde de ne yazık ki artık peş peşe orman yangınları, sel baskınları, aşırı yağışlar, yangınları yayan kuvvetli rüzgarlar, vb. gibi olağanüstü doğa olayları gerçekleşiyor. Birbiri peşi sıra üzücü kayıplara, hasarlara ve zararlara neden olan ve önemli bir bölümü insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliğiyle ilgili sorunlar yaşanıyor. 

Farkındalık yükseltelim derken… 

Ve tüm bunlara dair doğru, yanlış, hafife alan, abartılı, manipüle edilmiş, sorumsuz haberler, paylaşımlar özellikle sosyal medya aracılığı ile anında tüm dünyaya yayılıyor. Çoluk çocuk, hepimiz izliyor, okuyor, dinliyoruz ve çok etkileniyoruz. Çoğu zaman da çaresizlik, suçluluk ve panik hissediyoruz. Kuşkusuz haberlerin yayılması ile farkındalığımız artıyor ama korkularımız da artıyor.

Tabii ki özellikle farkındalığımız sürekli yükselmeli de bunun iletişimini özellikle gençlerle ve çocuklarla, korku salmadan nasıl yapmalıyız? Aslında etkileşimi en üst seviyede olması gereken bu konuda abartılı, yalan ve takipçi-like kazanma, vb. amaçlı yapılan karamsar, korkutucu, insanlığı tamamen suçlu ilan eden tek taraflı içerikler nedeniyle panik psikolojisini tetikleyen iletişimi nasıl “duyarlılığı besleyecek” hale dönüştürebiliriz? Bir iletişimci olarak bu konuda çok düşünüyor ve araştırıyorum. 

Eko-Kaygı, ekolojik duyarlılıktan farklı mıdır? Ne gibi etkileri vardır?
Evet Ekolojik Duyarlılık ve Eko-Kaygı farklıdır. 

Ekolojik Duyarlılık: Bireyin ve toplumların, yaşamın her katmanında doğal çevreye, vahşi hayata zarar vermeyen aksine yarar sağlayan bütüncül, sürdürülebilir tercihler ve çözümler üretmesini, faaliyetler içinde olmasını ifade ediyor. 

Öte yandan uzmanlar, mevsim normalleri dışında gerçekleşen hava olaylarına ve aşırı sıcaklığa iklim değişikliğinin yol açtığını belirtirken Dünya Meteoroloji Örgütü “Aşırı hava olayları adeta yeni normalimiz oldu” diyor. Bunlar oldukça da hepimizi özellikle de çocuklarımız ve gençler “Eko Kaygı – Eco Anxiety” yaşıyor. Bu endişe türüne olan ilgi ve bilgi 2017'den sonra ve özellikle 2018'in sonlarından bu yana, Greta Thunberg'in Eko-Kaygısını kamuoyu önünde tartışmasıyla, iyice artıyor. 

Eko-Kaygı, ekolojik kaygının kısaltması ve eko-sıkıntı veya iklim kaygısı ve "Kronik bir çevresel kıyamet korkusu" olarak da ifade ediliyor. 2007'den bu yana üzerinde kapsamlı çalışmalar yapılıyor. En çok rastlanan da iklim değişikliği ile gelecek hakkında çok fazla endişe ve korku yaşayan bireylerin, gençlerin çocuk sahibi olmamayı tercih ettiklerini bildirmeleri oluyor. 2018'de Amerikan Psikoloji Derneğinin yayınladığı iklim değişikliğinin ruh sağlığı üzerindeki etkisi hakkındaki rapor, "İklimdeki kademeli, uzun vadeli değişikliklerin korku, öfke, güçsüzlük veya bitkinlik gibi bir dizi farklı duyguyu da ortaya çıkarabileceğini" ortaya koyuyor. Eko-Kaygı içindeki bireylerde iklim değişikliğini durduramayacakları, kayıp, çaresizlik, hayal kırıklığı ve suçluluk gibi duygular saptanıyor. 

İzninizle ufak bir internet taraması ile çok fazla detay bulabileceğiniz bu tatsız detayları daha fazla uzatmak istemiyorum. Tek amacım bu konudaki farkındalığın yükselmesine yardımcı olmak ama daha da önemlisi bu kaygı ile “ekolojik duyarlılığımızı koruyarak ve artırarak” nasıl başa çıkılacağına dair “iletişim açısından” birkaç bilgi, öneri paylaşmak…

Ekolojik Duyarlılığı yükseltip, Eko-Kaygıyı azaltmak için neler yapılmalı? 
Uzmanlar, iklim değişiminden kaynaklanan olumsuz duygularla başa çıkmak için en etkili yolun bu stresi olumlu çabalara kanalize etmek olduğunu belirtiyor. Ve mutlaka aşağıda kısaca özetlediklerimin yapılmasını öneriyor; 

•Çocukların, gençlerin ekoloji, iklim, çevre, vb. konularında çalışan sivil toplum örgütlerinde, derneklerde, okullarındaki kulüplerde, ulusal ya da uluslararası çevrecilik ve sürdürülebilirlik projelerinde görev almalarını teşvik edin ve sağlayın. Bu tür samimi çabaların içinde olmak ve geniş kalabalıkların ortak amaçlar için uğraşması her halükârda gençlere iyi gelecek ve yalnızlık duygularını aşmalarına yardımcı olacak. 

•Bir çocuk ve gencin iklim değişikliği hakkında endişeli sorular sorması ya da bir şeyler söylemesi halinde önce neyi nerden öğrendiğini netleştirin. İnternette korkutma hikayeleri okuyup okumadığını anlayarak yanlış bilgisi varsa doğrusunu uygun detaylarda açıklayın. Ona “harika bir soru sorduğunu, ilgisinin ve duyarlılığının gurur verdiğini, bu endişeyi yalnızca gezegeni önemsediği için hissetmesinin çok önemli olduğunu” söyleyin. 

•Çocuklarınızın çevre, ekoloji, doğa gibi konularda bilimsel çalışmalar yapmasını, bu alanları meslek olarak seçmelerini teşvik edin ya da bu alanlara yönlenirlerse heveslerini kırmayın. Aksine onları özendirecek, umutlandıracak, yaratıcı, yapıcı ve çözümcü düşünmelerini sağlayacak katkılar verin. 

•Bu konuların iletişimini bilimsel çevrelerce yapılmış, doğrulanmış rakam, belge ve materyallerle sakin, önemini ve yapılması gerekenleri vurgulayarak ancak asla abartılı, kötümser, tehditkâr, vb. bir dil kullanmaksızın yapın. Gerçekleri gösteriyoruz, aktarıyoruz diye insanların duygusal türbülansa girmelerine yol açacak çıplaklıkta ve olumsuzlukta paylaşımlar, bilgilendirmeler yapmayın. 

Çevre ve sürdürülebilirlik adına yapılan kişisel-kurumsal katkıların, somut faaliyetlerin anlatılması, gösterilmesi umut verecek, esinlendirecek ve yalnız değilim/z, birileri canla başla çalışıyor, ben de bir şeyler yapayım duygusunu yükseltecektir. Buna odaklanın. 

Bir de kitap önerim var… 

Daha fazla bilgi edinmek isteyenlere, özellikle ebeveynlere ama gençlerin ve çocukların sorularına muhatap olabilecek tüm büyüklere İklim Değişikliği Hakkında Çocuklarla Nasıl Konuşulur? isimli kitabı öneriyorum. 
(Kitap Linki: https://amzn.to/3T7l3QZ)

BSH bu konularda neler yapıyor? 


Yazılarımı ve şirketimin faaliyetlerini takip edenler çok iyi biliyor ki BSH’nin sosyal sorumluluk anlayışı, doğal kaynakları korumak ve sürdürülebilir hayatı desteklemek üzerinden şekilleniyor. Tüm faaliyetlerimizde bu bilinç ve sorumlulukla ortak evimizi, dünyamızı gelecek nesiller için yaşanabilir kılacak çalışmalar yapmaya devam ediyor, tüm faaliyetlerimizi kamuoyuyla şeffaf biçimde paylaşıyoruz. 

Örneğin tüm dünyada yükselen “Ecofriendly/Çevre Dostu Tüketim” (Green Consumerism) akımının en güçlü savunucularından biri olduğumuzu ilan ediyoruz. Giderek daha yüksek çevre bilinciyle hareket ederek sürdürülebilirlik adına her gün bir yeniliğe, projeye imza atıyor, çevre dostu ürünlerimizle tüketicilerimizi de evlerinden bu hareketimize ortak ediyoruz.

Birleşmiş Milletler 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı rehber olarak aldığımız bu yolculuğumuzda; 

•Enerji verimliliği yüksek çevreci ürünler geliştiriyoruz,
•Üretim proseslerimizde daha az elektrik ve su kullanıyoruz,
•Atık seviyelerini azaltarak gerekli iyileştirmeleri yapıyoruz.

Gururla belirtmeliyim ki BSH olarak sürdürülebilirlik odaklı bu çalışmalarımızla 2017-2021 yılları arasında ülkemizde;

•Su tüketiminde, 120 olimpik yüzme havuzu hacminde su, 
18 milyon kWh enerji tasarrufu sağladık. 
7 bin 200 ton karbon emisyonu azalttık. 
•Bu zamana kadar 20 bin ağacı doğaya kazandırarak 7 bin ton karbon emisyonunun önüne geçtik.

Kısacası tüm paydaşlarımızla ve tüketicilerimizle hep birlikte insanların yaşam kalitesini artıran, atık ve kirliliği azaltan çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Karlılığımızı yalnızca maddi ölçeklerle değil, geri dönüşüm ile kazandığımız kaynaklar ve yeni kaynaklara dönüştürdüğümüz atıklar ile de değerlendiriyoruz. 

Her zaman, her adımda iyi bir şirket olma hedefimiz doğrultusunda döngüsel ekonomiye özellikle önem veriyoruz. Bu faaliyetlerimizin iletişimini yaprak da yukarıda bahsettiğim Eko-Kaygı duygusunun azalmasına, ekolojik duyarlılığın artmasına katkı verdiğimize inanıyoruz ki bu doğrultuda müşterilerimizden, paydaşlarımızdan çokça mesaj alıyoruz. 

Evden, gençlikten haberler: 

Oğullarım artık kocaman birer delikanlı oldu. Küçük oğlumla bu sene çocuklarımızda olan başka bir kaygıyı ‘’gelecek kaygısını’’ en derininden hissettik. Çocuklarımız daha küçükken ne yazık ki sınav sistemi yüzünden gelecekleri için endişelenmeye ve stres yaşamaya başlıyorlar. Bu sınav stresini geçiren tüm çocuklarımıza ve ebeveynlere geçmiş olsun demek istiyorum, bu konunun da detaylarını, yaşadıklarımızı sonraki yazılarımda sizler ile paylaşacağım.

Bu yazımda çocuklarım sayesinde gözlemleyebildiğim gençlik hakkındaki dikkat çekici trendlerden bahsedeceğim. Bu gözlemlerime 2017’den bu yana sürdürmekte olduğumuz MOT Projemize katılan gençlerden ve öğretmenlerimizden edindiğim bilgileri de ekleyeceğim; 

-Her şeyden önce yukarıda yazdığım Eko-Kaygı konusunu oğullarımda ve çevremdeki gençlerde bire bir gözlemlediğimi belirtmeliyim. Yazdığım tavsiyeleri ben de aynen uygulama gayreti içindeyim ve çok faydası olduğunu görmekten de mutluyum.  
-Pandemi stresinin büyük ölçüde kalkması gençlerde belirgin bir rahatlamaya ve tabii ki kudurmaya, aksiyondan aksiyona koşma telaşına neden oldu. 
-Normalleşen fiziksel ortamlara sanki arada hiçbir şey yaşanmamış gibi jet hızıyla aktılar ama yine de online oyunlardan ve internete yapışık yaşamaktan asla uzaklaşmadılar. 
-Metaverse’e büyüklerin aşırı heyecan yaptığını, onların yıllardır zaten o tip ortamlarda oyun oynadığını söyleyerek bize sarkastik ifadelerle bizimle ince ince dalga geçtiler. 
-Sosyal medyanın büyükler tarafından kuşatıldığından zaten uzun süredir yakınan Z’ler, kitleler halinde Discord’un kendine has sohbet odalarına ve gruplarına kaçıştılar. 
-Kripto para, NFT ve bu kanallardan hızlı zengin olma, para kazanma, milyoner olan çocuk, genç hikayeleri sırasında kullandıkları terminolojiyi anlamakta giderek güçlük çekiyorum. 
-Ve son konu da gençlerin genel olarak bir yolunu bulup yurt dışına kapağı atma hayalleri. Bu hepinizin olduğu gibi benim de içimi acıtıyor ama onları haksız da bulamıyorum. Onun için onlara çok daha iyi bir ülke, umut veren bir gelecek bırakabilmek için var gücümle çalışıyorum. Eminim sizlerde de durum aynı. 

Benden bu sefer de bu kadar. Yeni bir yazıda buluşuncaya dek hoşça kalın diyorum. 

Sevgilerimle…

Burçin Girit
BSH Gelişen Pazarlar Bölgesi / Türkiye, Orta Doğu, BDT, Hindistan, ASEAN Ortadoğu ve Afrika Bölgesi’nden Sorumlu Kurumsal İletişim Direktörü