Türkiye ve Gelişen Pazarlar Bölgesi Kurumsal İletişim Direktörlüğünü yapmakta olduğum BSH, Avrupa’nın bir numaralı beyaz eşya üreticisidir.


BSH’nin doğduğu yer ve merkezi Almanya’da, Dünya’nın çeşitli yerlerinde üretim yapan 38 fabrikasının en büyük üç fabrikasından biri ise Çerkezköy, Tekirdağ’dadır. Bu fabrikadan çıkan Bosch, Siemens, Gaggenau ve Profilo markalı ürünlerimiz başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyaya ihraç ediliyor. Çerkezköy, aynı zamanda BSH’nin ödüllü ürünlere imza attığı Ar-Ge ve inovasyon merkezlerinden biridir.


BSH Türkiye, ülkemizin yabancı yatırımlı en büyük beyaz eşya şirketi olmasının yanı sıra, Afrika, Orta Doğu, Orta Asya, Ukrayna, Rusya, Beyaz Rusya ve Asya Pasifik bölgelerindeki yaklaşık 4,6 milyar nüfusa sahip 130 ülkedeki 13 iştirakin ve 9 fabrikanın da sorumluluğunu üstlenmiş durumda. 


Kısacası kurumsal iletişiminden sorumlu olduğum bölgede 80’den fazla dil konuşulan 130 ülke var... 


Görevim; birbirinden sosyal, ekonomik, ekolojik, politik, kültürel açılardan farklı ve çok renkli bunca ülkede BSH’nin tek ses, tek yürek ve uyum içinde, tek bir takım olarak kurumsal marka iletişimi ve itibar yönetimi. Oldukça heyecanlı, yoğun ve çok keyifli bir işim olduğunu söylemeliyim.


Neden yoğun olduğunu anlatmama gerek yok sanırım, onu kolayca tahmin edebilirsiniz. Ancak neden keyifli, heyecanlı ve tabii ki besleyici, geliştirici ve öğretici olduğundan kısaca bahsedebilirim.


° Böylesine büyük Global bir firmada, üstelik de iletişimden sorumlu olunca kendinizi dünyanın gündemini elinizde tutuyormuş gibi hissediyorsunuz çünkü 130 ülkede ne olup bittiğini an be an takip ediyorsunuz. Aralarında 11 saat fark olan, sanki birbirine hiç benzemez sandığınız ülkelerdeki benzerliklere şaşırıyor, çok şey öğreniyorsunuz. 


° Ülkelerin sevindiği-üzüldüğü olayları, avantajlı-dezavantajlı taraflarını, ülke halklarının farklı tercihlerini vb. öğrendikçe zenginleşiyorsunuz, farkındalığınız müthiş yükseliyor. Çeşitlilik, kapsayıcılık, eşitlik kavramları teoriden pratiğe dönüşüyor. Esneklik, dayanıklılık kapasiteniz artıyor, tolerans marjlarınız genişliyor. Bu konuları iyice içselleştiriyorsunuz.


° İngilizcenin tartışmasız biçimde nasıl birleştirici ve iletişimi kolaylaştırıcı bir dünya dili haline geldiğinden kesin emin oluyor, ülkemizdeki her bireyin (özellikle iş dünyasındaki her kademedeki insanın) ve her çocuğun İngilizce öğrenmesi gerektiğini görüyorsunuz. 


° Her ülkede insanların pandemiden yorulduğunu, sıkıldığını, aşının birinci gündem maddesi olduğunu, maske-mesafe-hijyen üçlemesinin daha uzun süre devam edeceğini, seyahat engellerinin kalkmasındaki belirsizliği, tüm ülkelerin büyük kayıplara uğradığını, iş-eğitim-aile hayatlarının uçtan uca değiştiğini, kaygıların-korkuların-duyguların aşırı benzediğini fark ediyorsunuz. 


° Çevre ve insani konulara karşı artan duyarlılığın, iklim krizi, su-gıda kıtlığı tehlikesi, cinsiyet eşitliği gibi konuların hemen hemen tüm ülkelerde, özellikle büyük şirketlerin gündeminde mutlaka ön sıralarda olduğunu görmek bir nebze de olsa içinizi rahatlatıyor. 


° Teknolojinin, inovasyon ve Ar-Ge ilgisinin tüm ülkelerde şahlandığını, eğitimde STEM öncelikli ilerleme gayretlerini, uzaktan-temassız alışveriş ve online eğitim-toplantı-eğlence-iletişim alanlarındaki patlamayı, esnek çalışma uygulamalarını, blockchain ve kripto para piyasalarına ilgiyi görünce şaşırıyorsunuz.   


Be One Team, yani Bir Takım Ol…

Geçtiğimiz aylarda bu geniş bölgede ilk kez online olarak gerçekleşen büyük, hatta devasa bir global yıllık toplantı düzenlememiz gerekti. Temamız “Be One Team, yani Bir Takım Ol” idi. 


Epey düşündük… 


Batı ve doğu uçları arasında 11 saatlik zaman farkı, 80'den fazla resmi dili, 60’ın üzerinde dini olan, yaklaşık 4,6 milyar insanın yaşadığı 130 ülkelik bu grubu nasıl tek bir takım gibi hissettirebilirdik, hem de online ve uzaktan? 


Ve sonunda bulduk! Müziğin birleştirici gücünden, melodilerin tılsımından, eğlencenin ahenginden yararlanacaktık. Aynen öyle de yaptık. 


° Tüm ükelerin en popüler müzikleri eşliğinde yerel dans gösterileriyle, 

° Yine ülkelere has çok bilinen parçalardan oluşan konserlerle, 

° Birbirinin lisanı ile konuşmaya çalışan ekiplerin gülümseten performanslarıyla, 

° Birbirinden değerli konuşmacılar, paneller ve söyleşilerle 


dopdolu ve çok eğlenceli, tüm farklılıklarımızla beraber tam bir takım olduğumuzu hissettiğimiz şahane bir akış gerçekleştirdik. Tabii teknolojiden üst seviyede yararlanmamız sayesinde…

Etkinlik firmaları ve sanatçılar online dünyanın kısıtlarını aşacak şekilde öyle güzel ve yaratıcı çözümler geliştirmişler ki hiç abartmıyorum, belki de bugüne kadar yaptığımız en renkli, en göz alıcı, en tempolu ve en keyifle akan organizasyondu diyebilirim. 


Tabii ki yine bir araya gelmeyi, seyahat etmeyi istiyoruz, insan insana temasları çok özledik ancak yüzlerce-binlerce kişinin bir merkezde toplandığı toplantılar yerine gelişmiş teknolojik olanaklarla online, eğlenceli, verimli ve görsellik adına çok daha fazla seçeneğin olduğu üstelik karbon ayak izi de daha düşük olan yeni nesil temassız buluşmaların kalıcı olacağını ve gelişeceğini öngörmek hiç de zor değil. 


Daha sırada hologramlar, artırılmış sanal gerçeklik uygulamaları, anında tercüme vb. gibi gelişmeler var… Onlar da yaygınlaştığında neler yapılabilir bir düşünsenize…


Ve çocuklardan haberler…

Oğullarım ve gözlemlediğim kadarı ile yaşıtları yani “C Nesli, COVID Nesli” çocukları, gençleri bir açılıp bir kapanan okul sistemine, tamamı online derslere-spora-sohbete-eğlenceye-oyuna, özetle her türlü online aktiviteye ve maskeye hoşlanmasalar da zorunluluktan alıştılar.

 

Aslında öncesinde de sıkı birer online oyuncu oldukları için uzaktan iletişim konusunda pek zorlanmadılar. Hatta dersleri, sınavları online yapmaktan memnunlar bile denebilir. Okul performanslarından pek şikayetçi değilim. Aksine öğrenme sorumluluklarını giderek daha fazla üstlendiklerini, araştırma yapma damarlarının geliştiğini fark ediyorum ki bu uzun dönemde onlar için çok daha önemli...

 

Onları, daha doğrusu özellikle ‘Pandemi Ergenleri’ni asıl zorlayan şeylerin doğa mahrumiyeti ve sosyal ilişki eksikliği, fiziksel temas yoksunluğu oluyor diye gözlemliyorum. İçlerindeki taşkın yaşam-aktivite enerjisi, saçmalama ihtiyaçları, haylazlık yapma limitlerini zorlama güdüleri vb. durumlar onları epey zorluyor. Umarım en kısa zamanda “Gençliğimizin baharını pandemi nedeniyle kaybettik.” demeye başlamadan her şey düzelir, en azından hibrid yaşam başlar da gençler de gençliklerini, ergenliklerini, okul süreçlerini doğal akışta yaşayabilirler…

 

Sizlerden de görüşlerinizi almayı umuyor, yeni bir yazıda buluşuncaya kadar sağlıklı, güzel günler, huzurlu bir bahar diliyorum.

 

Sevgilerimle…

 

Burçin Girit 

BSH Gelişen Pazarlar Bölgesi / Türkiye, Orta Doğu, BDT, Hindistan, ASEAN Ortadoğu ve Afrika Bölgesi’nden Sorumlu Kurumsal İletişim Direktörü