Kendimize güvendikçe mi başkalarına daha çok güveniriz?

Arkadaşlık yaptığımız insanlara mı daha çok?

Daha zeki olanlara mı? 

Daha güçlü olanlara mı?

Daha iyi giyinenlere mi?

Daha iyi konuşanlara mı?

Bizi koruyanlara mı?

Bizimle daha fazla zaman geçirenlere mi?

Daha dürüst ve şeffaf insanlara mı yoksa daha politik olanlara mı?

Annemize mi daha çok, babamıza mı?

Oğlum bile adımlarını atarken arkasında ben olduğumu bildiğinde daha korkusuzca ve güvenle atıyor. Bu yüzden hemen aklıma geliyor güvenin aslında bir ihtiyaç olduğu, Güvende olduğunu bilmek duygusu. İnsanların size güvenmediği bir dünyada barınmak, keyif almak da çok zor olurdu herhalde. Tabi ki size olan güvenin inşa edilmesi de bir anda olmuyor. Yavaş yavaş, dokuya dokuya, ayak izleriniz belirliyor. Her hareketiniz, her söylediğiniz, her çıkışınız, her inişiniz kayıt ediliyor. Ve ufacık bir an tüm bu güven ilişkisini darmadağın ederken, arkada asla silinemeyecek izler bırakıyor. Hepimizin başına gelmiştir hayal kırıklıkları. En büyük hayal kırıklıklarının kaynağı da aslında en çok güvendiklerimiz. Biriyle yola çıkmışken yarı yolda terk edilmek.

İş hayatında da durum farklı değil. Asırlardır bir ihtiyaç olarak devam eden güven ilişkisi, büyüklüğünden bağımsız olarak tüm kurumlarda da kendini gösteriyor. İnsan daha çok güvendiği ve/veya güvenebileceği insanlarla çalışmak istiyor..Telefon açıp bir ricada bulunduğunuzda sorunsuz biçimde sonuca gidileceğinden emin olmak istiyorsunuz.  Mahallenizdeki Mehmet Bakkal da yanına çırak alırken güvenebileceğini düşündüğü için tanıdığının çocuğunu alıyor işe, buram buram kurumsallık kokan şirketler de  güven duyacağı, sonuca gidecek arkadaşlar, yöneticiler tercih ediyor.  Bu bazen ekip arkadaşınızı seçerken, bazen de yöneticinizi seçerken kendini gösteriyor. ‘’Yöneticiler seçer, seçilmez’’ demeyin; aslında yöneticiler de bir bakıma seçiliyor. İş görüşmeleri bana göre tek taraflı değil, iş başvurusu yapanın da en nihayetinde bir karar verdiği durum. ‘’İş teklifimizi kabul ediyor musunuz?’’ sorusunu almak ne kadar gurur verici olsa da, cevap verirken mutlaka birçok açıdan değerlendirmek gerekiyor. Ve benim genel olarak her kademeden çalışana tavsiyem; görüşmeyi yaptığınız şirket kadar yönetici de çok önemli bir yer teşkil ediyor. Bir araştırmaya göre insanlar işlerinden şirketiyle  ilgili değil daha ziyade yöneticileri  sebebiyle ayrılıyorlarmış. Bu yüzden vereceğiniz karar iki taraflı. Sormamız gereken en kritik soruların başında’’ ben bu yöneticiyle güvene dayalı uzun vadeli hem şirketi geliştirecek hem de beni geliştirecek iş ilişkisi kurabilir miyim? Zor zamanlarımda yanımda olur mu?’’ geliyor. Belki bu soruların cevaplarını bir anda alamazsınız. Ancak sezgileriniz, duygularınız, mantığınız size emin olun yol gösterecektir. 

İlerleyen yıllar, asırlar  iş yapış biçimimizi nasıl etkiler bilmiyorum, belki şirketlerimizi, fabrikalarımızı yapay zekalar, işletim sistemleri  yönetmeye başlayacak. Ancak şunu biliyorum, sistemin içinde insan olduğu sürece doğal olarak bir güven ilişkisi ihtiyacı da ortaya çıkacaktır. Ve bunu sağlamak için attığımız her adıma dikkat etmek, ayak izlerimizi doğru yerlere bırakmamız gerekiyor. 

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

Arif Özgür SEZER

Arif-ozgur.sezer@bshg.com

twitter/@arifozgur_sezer

linkedin/arif özgür sezer