Uzun zaman önce başladığım bu yazıyı COVID-19 Küresel Salgını yüzünden çıkamadığımız için ancak şimdi tamamlayabildim…
Dünyanın yeniden şekillendiği bir zamandan geçerken iş hayatı da büyük değişimler geçirecek gibi görünüyor. Geçirmeye başladı da zaten.
Örneğin birkaç haftayı evden çalışarak geçirdikten sonra ne olacağını kimse bilmiyor. Belirsizlik her geçen gün artıyor. Zamanın tüm kaotik yapısına rağmen insanoğlu, üstelik de tüm dünyada yeni oluşan durumlara çaresizlik içinde uyum sağlıyor.
Hepimiz düşünüyoruz. Hem kendimiz, hem çocuklarımız, hem de yakınlarımız için…
- Gelecekte iş ve yaşam koşulları nasıl şekillenecek?
- Bizler kendimizi geliştirmek adına neler yapmalıyız?
Bu konularda bol bol okuyor, araştırıyor ve video izliyoruz.
Her ne kadar bugünlerde gerçek anlamda hayatta kalma çabası, önce sağlıklı kalmak gibi konular daha öne geçmişse de artık yalnız teknik becerilerimizle (#hardskills) iş hayatında kalabilmenin giderek zorlaştığını algılamak, bizi bunları da düşünmeye yönlendiriyor. Sosyal becerilerimizi (#softskills) daha da geliştirmemizin, hem de bunu sürekli yapabilmemizin önemini hepimizi iyice anlıyoruz…
Tam da bunları düşünürken şu maceramı hatırladım;
Fırtınalı sert bir kış sabahı, meteorolojinin ve evlerinde misafir olduğum arkadaşlarımın uyarılarını dikkate almamış, ısrarlarına rağmen Beylikdüzü’nden Çerkezköy’e doğru yola çıkmıştım.
On iki saat sonra hayli hırpalanmış şekilde geri dönüp de kapılarını çalınca, gülmekten fırsat buldukları bir ara neler olduğunu sordular. Aslında bir sürü ilginç ve tuhaf şeyin yaşandığı o uzun zaman dilimini arkadaşlarıma bir dakikadan kısa sürede aktarıvermiştim.
Oysa önceki geceyi oyun konsolu başında birlikte geçirdiğimiz diğer bir arkadaşım ise iki dakika süren başka bir yol kenarında kalma maceramızı öyle bir hikâyeleştirerek anlattı ki herkes benim maceramı unutup gözlerinden yaşlar gelerek onu dinlemeye başladı.
Sanırım benim içe dönük, her şeye algoritmik bakan, verim ve çözüm peşinde koşan, sonuçlara odaklı bir mühendis; arkadaşımın ise dışa dönük bir pazarlamacı olduğunu hepiniz çoktan tahmin ettiniz.
İşte tam da o gün “hikâye anlatıcılığının - #storytelling” ne kadar önemli olduğunu anlamıştım. Belki o zamanlar henüz bu kadar önemsenmiyor, bu şekilde anılmıyordu. Ancak ben “aktarmakla, anlatarak paylaşmak” arasındaki farkı gayet iyi görmüş ve hikâye anlatma becerisi kazanmayı kafama koymuştum.
İşte böylece nasıl blogger olmaya karar verdiğimi daha önce anlatmıştım. Şimdilerde ise blog yazmak en keyif aldığım faaliyetlerin başında geliyor. Üstelik hem sosyal hem de işle ilgili iletişimimin kalitesinin belirgin şekilde iyileştiğini, geri bildirimlerden çok net anlıyorum.
BSH zaten çalışanlarının hem teknik hem de sosyal becerilerini artırıcı eğitimlerine, kişisel gelişimlerine çok önem veren bir kurum. Herkesin ihtiyaç duyduğu yetkinlikleri kazanması için gerekli desteği sağlayan bir firma. O yüzden “blogger olunacaksa, onu da en iyi biz yaparız!” dedi ve işi son derece ciddiye alıp, defalarca eğitimler, yazım atölyeleri, seminerler düzenledi.
Bu çabalar ve blogger arkadaşlarımın anlattığı şahane hikâyeler sayesinde, şu anda BSH Kurumsal Blog, hem çalışanlar hem de BSH’yi merak eden yetenekler ve paydaşlar için önemli bir referans, bilgi noktası konumunda.
Blogumuz bizim capcanlı, ete-kemiğe bürünmüş halimiz.
İçinde bulunduğumuz Küresel Corona Salgın günlerinde ise, tüm bunlara ilaveten, bir de çoklu-tekli, ikili telekonferans, görüntülü görüşme yapma sırasındaki iletişim ve hikâyeleştirme becerilerimizi geliştirmemiz gerekecek anlaşılan.
Bunu da yakın gelecekte öğrenmem gerekenler listeme alıyorum…
Eğer siz de konuk blogger olmak için aramıza geçici süre ile de olsa katılmak isterseniz, yazın bize.
Sağlıklı günlerde yeniden bir araya gelmek dileği ile…
Yakup Allak
Network ve Tümleşik İletişim Uzmanı