Son dönemin tüm iş ortamlarında ve mutlaka bahsi geçen gözde konu; dijital dönüşüm. 

Nedeni basit!.. Yalnızca akıllı telefonlar aracılığı ile yaptığımız işleri düşünsek dahi; iletişim, medya, bankacılık, alışveriş, hava durumu ve hatta yol tarifi almaya kadar onlarca alanda zaten çoktan dijitalleşmiş olduğumuz apaçık ortada. Böyle art arda sıralayınca  “daha ne kaldı ki?” diye soranlar olabileceği gibi benim de aralarında olduğum bir grup da “daha yolun başındayız!” diye yanıt verecektir. 

Son günlerin en çok tıklanan haberlerinden biri takma kol mutluluğu yaşayan genç bir kadına aitti. 

Düşünce gücünü dijital ve mekanikle birleştiren, 150 bin liralık fiyatı ile şimdilik herkes tarafından erişilmesi biraz zor olsa da kısa sürede ucuzlayacağını ve yaygınlaşacağını tahmin etmek için kâhin olmak gerekmiyor. Dijitalleşme ile teknoloji geliştikçe insanlara yardımcı araçlar işte bu kadar ve hatta daha da ötesinde hayatımızın içinde olacaklar..

Sadece yaşamsal ihtiyaçları karşılamak için değil, konforu ve yaşam kalitesini yükseltmeye dönük talepler de artıyor.
İnsanoğlunun beklentileri sürekli değişiyor, çeşitleniyor. Örneğin, geç saatte eve geldiğimde su siparişini unuttuğumu fark edip, eksildiğinde kendiliğinden kendini sipariş edecek bir su damacanası ve sistemi arıyorum, üstelik bunda yalnız olmadığımı düşünüyorum. Bu tür istekler bizi iflah olmaz rahat düşkünleri gibi gösterse de gidiş bu yönde...

BSH adına panelist olarak katıldığım bir etkinlikte HomeConnect videosu eşliğinde teknolojinin vizyonunu anlattıktan sonra dinleyicilerden birisi şöyle demişti: 

- Bu kadar teknoloji neyimize gerek? Ben bir sahil kasabasında teknolojiden mümkün olduğu kadar uzak bir hayat arzuluyorum…
Baby Boomer kuşağından (II. Dünya savaşının ardından, 1946-1964 yılları sonrasında doğan 1 milyon kişi) olduğunu tahmin ettiğim beyefendinin öyle düşünmesi gayet normal. O nesil, buzdolabının içini uzaktan görmeyi de mutfakta yemek tarifi veren bir robotu da uçuk, hayal ürünü ve bir o kadar gereksiz anlamsız görebilir. 

Ancak gözlerini modern, kentli yaşama, internete, mobil, hatta giyilebilen, takılabilen akıllı cihazlara açan ve her an binlerce kişiyle bağlantılı, milyonlarca veriyle iç içe yaşayan dijital yerliler dediğimiz nesil açısından durum oldukça farklı… 

Çünkü onların sabah çıkarken buzdolabına bakmış olsalar bile, neyin eksik olduğunu akıllarında tutmaları, sipariş etmek için ekstra çaba sarf etmeleri neredeyse imkânsız ve aslında gereksiz… Dijital yerlilerin sürekli aynı şeyleri yemektense bir robottan öğrenecekleri yeni tarifleri denemekten korkmamaları ya da bu tip şeyleri zaten robotların yapması gerektiğini düşünmeleri, teknoloji ile tamamen entegre olmuş hayatları da bir o kadar gerçek ve normal… 
Tüm bunları düşününce BSH’ın Home Connect’in her gün daha da gelişen dijital ekosistemi ile ev eşyalarının giderek dijitalleşen, birbirinde daha da bağlı, bağımlı, kompakt dünyasına aktif olarak katılımını amaçlayan gelecekçi, öncü çalışmalarını anlamak ve takdir etmek hiç de şaşırtıcı değil… 

BSH hiç kesintisiz, büyük Ar-Ge yatırımları yaparak (ki en önemlilerinden biri ülkemizde yer alıyor) yıllardır yeni nesil tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışmalar yürütüyor. Son örneklerden biri 2016’da IFA Fuarı’nda tanıtılan sosyal robot ve mutfak asistanı Mykie.  

Mykie’nin kabiliyetlerinden sadece bir kaçını, mesela “akıllı fırınınızdaki yemeğin tam da siz eve geldiğinizde hazır olmasını sağlayacağını ya da marketteyken evde ne eksikti acaba diye buzdolabınızı yoklamasını” sıralayınca ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınızdan eminim…

Artık hepimiz biliyoruz ki yakın bir gelecekte bir arıza halinde ev aletlerimiz, kendi kendilerine servis talebi oluşturabilecek, tamirci çağırabilecekler. Çat kapı servis elemanı ziyaretlerine hazır olalım. Ya da uzaktan servis istasyonuna bağlanarak kendi kendilerini tamir ettirebilecekler. Bozulduklarını, tamir edildiklerini yalnızca mobil cihazımıza gelen bildirimlerden öğreneceğiz. 

Kuşkusuz dijital yerli olmayan nesil, yemeği mükemmel pişmiş olsa da, seyahatteki eşinin veya uzaktaki annesinin lezzetlerini arayacak. Teknoloji buna da çareler üretiyor tabii ki... Hiç de uzak olmayan bir gelecekte Mykie gibi çözümler bir yandan Nesnelerin Internet’i diğer taraftan da hologramların desteği ile sevdiklerimizin ses ve görüntülerini de yanı başımıza getirecek ve özlemimizi bir ölçüde de olsa giderebilecekler :) 

Sonuç olarak demek istediğim; kaçınılamaz dönüşümün zorlayıcı, şaşırtan etkilerinden korkmak yerine, kazandıracağı “fazladan zaman” gibi nimetlerine odaklanmayı ve kendimize, sevdiklerimize daha çok vakit ayırmaya, olumlu amaçlara yönlenmeyi çok daha akılcı görüyorum…

Yeni bir yazıda buluşmak üzere, bol okumalar ve mutlaka yazmalar dilerim.


Yakup Allak 

Network ve Tümleşik İletişim Uzmanı