Bu eser inanmışlığın, adanmışlığın, değerlerin ve bilgeliğin bir araya gelerek oluşturabileceği bir şeydi.

Büyük adamlar ancak eser bırakabilirdi ona göre. Kararlılık ve irade sahibi olmak olmazsa olmazı idi bu eser bırakma coşkusunun…

Hayatımızı, enerjimizi, vaktimizi ve emeğimizi harcadığımız iş hayatımızda nasıl eserler bırakıyoruz bizi hatırlatacak geriye diye hiç düşündük mü acaba?

Bizden sonra gelenlere pusula oluşturabilecek, onlara doğru adımları atması için nasıl ilkeler bırakıyoruz geriye? Beraber çalışırken nasıl öğretiler ortaya koyuyoruz acaba?

Bencilliğimizden, kendimize aşırı önem vermekten, hep ben demekten uzaklaşıp takımlarımıza, arkadaşlarımıza, yanımızdakine katkı sağlamak adına neler yapıyoruz diye bir sorgu içerisine girdiğimizde yanımızdakilerin yüzleri aklımıza geldiğinde onların fikirlerini, yapabilirliklerini, becerilerini, yeteneklerini ortaya çıkarmak için neler yapıyoruz acaba? 

Su gibi akıp giden zamanda, takvim yaprakları gün be gün düşerken yapılan işlerde akıllarda kalan kendimize dair ne gibi davranışlar sergiliyoruz acaba? Kendimizle ilgili ne düşündürtüyoruz acaba?

Adına iş denilen fiilleri bir, bir ortaya koyarken yanımızdakinin kendini ne kadar değerli hissettiğini kaç defa aklımıza getiriyoruz acaba?

Ne kadar güzel bir duygudur “ kendini değerli hissetmek” ! Değerli hissettirmek ise nasıl bir müthiş mutluluktur diye ne kadar sorgularız acaba?

Çalışma arkadaşının motive, tatmin, üretken olmak isteğiyle işe gelmesini istemek veya amaçlamak fikri çok mu gerçek dışıdır acaba?

İş arkadaşının hayatında olup bitenleri, aklından geçenleri, yüreğinde hissettiklerini niye bilmek isteriz ki? Ya da bilmek istemek aklımıza gelir mi acaba işlerimizi yaparken? Bitti diye kâğıt üzerinde yanına tik atılan veya bitti anlamına gelen üstü çizik yiyen bir işin bittiğinde acaba geriye ne kalıyor diye hiç düşündük mü acaba?

Gelen aferin de onun hiç mi payı yoktur diye düşünürken bir lokma da o pay alsa bu aferin den diye akıllanmak çok kaliteli bir özellik midir acaba?

Sade bir gösterişsizlik içerisinde onun önemli olduğunu ona hissettirmeye çalıştığımızda ne kadar kıymetli olarak anılabileceğinizi hiç düşündük mü acaba? 

Kırmızı halıda hep biz yürüyeceğimize, biraz da örnek davranışlarımız, öğretilerimiz, güzel anılmışlıklarımız da yürüse çok mu alçak gönüllü oluruz acaba? 

İster koç ol, ister mentor, ister lider ol, ister idareci, ister başkan ol, ister içinde C olan titirli yönetici, o, bu, yanındaki, arkadaş, ast, üst, sağım solum sobe ne fark eder?

Geriye insan kalır bir şeyleri hatırlayan. Hatırladıkları da geriye bıraktığımız eserlerimiz aslında.

Bir İngiliz atasözü dermiş ki “ Zenginlik bağırır, Servet fısıldar “ diye. 

Bağırtmaya çalıştığımız zenginlikleri bir yana koyup, eserlerimizle oluşturabileceğimiz servetimizin kendisini fısıldatmasını hiç istedik mi acaba?

Acaba da acaba. Biliyorsunuz işte kafamın içinden geçenleri paylaşıyorum sizler ile…..