Hafta sonu üniversiteye yeni giren Deniz ile kahvaltıda konuşurken, söz bir anda aydınlanma çağının en ünlü Fransız yazarlarından Voltaire’ in “Candide” romanına geldi. 

Romanı bana anlatırken aslında Deniz in istediği üniversite hayatı ve sonrasında ne yapması gerektiği konusunda tavsiyeler duymaktı. 

- Neler yapması gerektiğinden, 
- Mezun olduğunda hangi işte çalışması gerektiğine kadar…

Hani malumunuz klasik hikâyeler işte…

Bir Pazar kahvaltısı yeter miydi bu kadar hikaye anlatmaya? 

Kaç adet zeytin yerim diye düşündüm anlatırken! Bu konuda ki klasikler hikâyeler, sorgulamalar vardır ya hani; 

- Amaçların, 
- Nasıl bir hayat yaşamak istediğin,
- Gelecekte ne istediğin, 
- Yeteneklerin, 
- Staj yapmak vb…

Ben dedim… O dedi!..


Konu değişir diye ümit ederken, zengin kahvaltıda gözüm çeşitlere takılır iken, tüm gün tek öğün ile geçer mi derken, başlamış olduk bizim hikâyeye…

- Dünya görüşünü zenginleştir, 
- Araştırma yapmayı öğren, 
- Aktif kulüp çalışmalarına katıl, 
- Fikir üret, 
- Vizyon geliştir, 
- İnsanları bir araya getir, onlar ile tartış, ikna et, benimset onlara inandığını, 
- Organize et, liderlik et 
- Sahne becerilerini geliştir, 
- Topluluk önünde konuşmayı tecrübe et dedim…

- Bana neyin kafasını yaşıyorsun? Dedi!..

- Yabancı diller bilmekle, kolejlerden, üniversitelerden mezun olmak ile ancak başlar ama 
   bitmez dedim…

- Öff!.. Dedi…



- Çok hata yap ama yeter ki çok şey yap
- Ve yeter ki öğren
- Ve yeter ki her öğrendiğinden bir beceri üret
- Ve her beceriyi bilezik gibi – el, emek yapımı – gurur ile tak bileğine dedim…

Bir baktım Deniz kulağı, gözü dikti bana. Anlat bakalım sendeki hikâye güzel deyip tüm elegansıyla yanaştı yamacıma…

- Her hatadan öğreniş, gelişimsel bir sürecin başlangıcı değil miydi?  Diye sorduğumda…

- Umutsuzluk olur dedi. Hata sonrası, kızan olur, bir sürü maç sonu konuşan ukala olur, sinirini bozarlar insanın, zaman kaybederiz, masraf olur diye tepkilendi…

Ebeveynlerin “Ammann yavrum!” diye başlayan repliklerini sıraladı, popüler kültür yaklaşımıyla… 

Bir hedefe ulaşmak için yola çıktığında hata yapmak kaçınılmazdır ki? 

- Okuduğun bölüm,
- Yaptığın staj,
- Uğraştığın sponsorluk,
- Seçtiğin proje,
- Çalıştığın şirket,
- Yaptığın iş…

Hangisinde hata olmaz ki?..

Olsun da zaten!

Yaratıcı olup değer katmak istediğinde yeteneğinden öte, hırsın ve hevesin seni hedefine taşımayacak mı? Hata yapmayacak mısın? Kim yapmamış ki?

Ama o hedef ne ise oraya ulaşanlar;  

- Hep öğrenenler ve
- Bu hatalardan dolayı hevesini, hırsını bırakmayanlar olmamış mıydı?
- Bu hatalardan en erkenden öğrenip,
- Beceri, yetkinlik üretenler herkesin önüne geçmemiş miydi?
- Onlar daha çevik ve cesur değiller miydi?

Sonrasında

- Ee nasıl hata yapacağız?
- İnsan hata yapmak için mi bir işe başlar canım?

Deyip yan gözle WhatsApp’tan gelen mesajlarını kontrol etti…

- Youtube a girip bakalım mı, belki videosunu çekmişlerdir “1001 model kariyer hatası nasıl yapılır” diye soğuk meze esprisi yapar iken… 

Ammann!.. Dedim…


- Yanlış stajlar yaparak ona göre hangi işte çalışmaması gerektiğini erkenden keşfedenler,
- Girişimciliğiyle o iş öyle olmaz böyle olur’un en erken ahkamını kesenler, 
- Proje patladığında hangi adımda patladığını anlayıp öğrenip de sonradan o tür projeyi en iyi         yapanlar, 
- Yaratıcı fikrini ortaya koyar iken yola en erken çıkanlar, 
- Ortağından kazık yiyenler…

- Tüm bu profillerin ortak yönleri nedir, biliyor musun? Dediğimde…

Verdiği cevap; 

- Denediler, öğrendiler ve geliştiler oldu!..

Ve ben devam ettim…

- Bahçeleri hep zengindi dedim. 
- Hep ekip, gürleştirip, olmadı değiştirip umutlarını hiç kaybetmeden ne istediklerini bilerek hep zengin tuttular akılarını ve geleceklerini, dedim ve devam ettim…

Okuduğun bölümde okul öğretisinden öte, mesleğinle ilgili zenginleşmekle başlar üniversite hayatı…

- Araştırma ile geçmeli.
- Geleceği bugüne hızlıca getirecek tüm yaratıcı, vizyon fikrin etrafında insanlar, kulüpler,   organizasyonlar ile buluşmalı.
- Sana gelmelerini beklemeden sen onlara iletişime geçmeli ve seçeceğin meslek ile dünya görüşünü erkenden zenginleştirmelisin. 
- İşe girdiğinde veya işini yaptığında, çok çalışmak ile beraber değer katmaya çalışmalı, 
- Ekibini sahiplenmeli, 
- Çevik çalışmalar üretmeli, 
- Fikir sunmalı, 
- İnsanların tecrübelerini dinleyip, 
- İç görüşlerine ulaşmalı ve bence 
- Özgün olmalısın…

Söz buralara geldiğinde bir de baktım ki ne zeytin, ne domates ne de peynir kalmıştı masada. Diğer büyükler kaçmıştı ama Deniz oturuyordu hala yamacımda…

Çok mutlu oldum, gülümsedim…

- İnan en çok “öğrendiğim vakit” kıymetliymiş dedim. Sonrasında bana dedi ki; 

- Candide romanının sonunda Voltaire nin bize hatırlattığı gibi “ bahçemizi hep gürleştirmek zorundayız”…

Yeni öykülerde buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın.

Ahmet Aksoy 

BSH İnsan Kaynaklarından Sorumlu Başkan Yardımcısı