Bildiğiniz gibi 2011 yılının Kurban Bayramında Profilo olarak “Anne niçin baktın bana öyle kılavuzu” adlı viral kampanyamızla inanılmaz başarılı bir işe imza attık. Aranızda bu değerli ve pazarlama sektörünün önemsediği birçok ödüle layık görülmüş çalışmayı görmemiş olanlar için bir hatırlatma yapmak isterim: Tıklayın

Durup dururken neden böyle bir hatırlatma yapma ihtiyacı duydu demeyin, olay tamamen duygusal! Yazımda  bu sefer çok farklı bir konuya değinmek istiyorum, yüksek müsaadelerinizle ilk defa kendi masamın dışında bir konuya el atacağım ve girizgahı için viralimizi uygun buldum . En azından bir ergen kız annesi olarak bu hakkı kendimde görüyor  ve benden sonra gelecek arkadaşlarıma bu konuda biraz rehberlik etmek istiyorum. Belki henüz belli tecrübeleri yaşamamış arkadaşlarıma bir faydam dokunur hissiyatıyla… Ha, tecrübe etmiş arkadaşlar da aşağıdaki haritayı görünce neyi kastettiğimi çok iyi anımsayacaklardır!

Ergenin erkek hali….

Ergenin kız hali…

Değerli Arkadaşlar, şirketlerde yöneticiler Y, Z vs kuşaklarla nasıl başa çıkacakları konusunda eğitim alıyorlar, ama maalesef bu kuşaklara nasıl anne – baba oluruzun eğitimi yok ya da maalesef bana denk düşmedi. Eğer bir şekilde görür duyarsanız bana haber verin, mutlaka katılmak isterim ve sizlere de çocuğunuz  henüz küçük yaşlarda olsa da üşenmeyin mutlaka katılın derim. Çünkü bu ergen ebeveynliği gerçekten sakat bir durum ve senelerin ne kadar çabuk geçtiğini anlamadan bir bakmışsınız çocuğunuz ergen olmuş bile. İşte o gün geldiğinde kendinizi ne kadar hazır hissederseniz hissedin hayat size farkında olmadan  bir çelme takabiliyor ve o güne kadarki planlarınız da  pek bir işe yaramıyor. 

Şimdi size nacizane bir reçete vereceğim, bunların  olabildiğince çoğunu  ya da hepsini yapıp, yapmamak size kalmış. Dediğim gibi yaptığım sadece iyi niyetli bir tecrübe paylaşımıdır:

  1. Çocuğunuz doğduğu andan itibaren nasıl bir çocuk doktorunuz varsa bir de pedagoğunuz olsun! Şimdiden bazılarınızın nereden gelecek bu değirmenin suyu dediğinizi duyar gibiyim. Ama devletin, STK’ların  ve belediyelerin bu konuda ücretsiz ya da cüzi ücretli sağladığı birçok imkan var. Araştırın, eminim uygun bir şey bulabilirsiniz.
  2. Çocuğunuzu doğduğu günden itibaren bir birey olarak kabul edin. Onu dinleyin (duyun demiyorum dikkat ederseniz), anlayın (-mış gibi kesinlikle yapmayın) ve bunun için ona zaman ayırın (hiçbir işiniz ondan önemli değil, unutmayın)! Bazı meselerlerde onun da fikrini alın.
  3. Takdir ve ceza yöntemini doğru kullanın! Bunları yapacağım diye hırs yapıp her şeyi bir koşula bağlayıp (Sen onu yaparsan ben bunu yaparım…, şunu başarırsan bunu alırım, gibi) çocukta yoksunluk duygusuna bağlı endişe ve kaygıları artırmayın!
  4. Ne olursa olsun çocuğunuza onu koşulsuz sevdiğinizi hissettirin. Kendisinin ailenin değerli bir üyesi olduğunu bilsin.
  5. Çocuğunuzu yukarıdaki duruma bağlı tanıdığınızda mutlaka onun becerilerine ve kişiliğine uygun bir okul bulun derim! Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarabilirsiniz. Çocuğunuzun kişiliğini / hayatını etkileyecek en önemli şeylerden biri aile ise diğeri hiç kuşkusuz okul!
  6. Hiçbir zaman çocuğunuzu başkalarıyla  karşılaştırmayın, sadece kendisi ile yarışsın eğer yarışması gerekiyorsa…
  7. Çocuğunuzun mutlaka bir hobisi olmasını sağlayın ve ondan hangi şartlarda olursa olsun kopmaması için elinizden geleni yapın. Sporu bir hobi olarak değil, yaşam biçimi olarak kabul ettirebilirseniz hele sizden alası yok derim! Eğer bunlar olmazsa çocuklarımız onları boğduğumuz teknolojik oyuncaklar, birbirinden maceralı seyahatlerle mutlu olmuyor! Maddenin başında saydıklarım çocuğun mutluluğu içinde kalıcı hissetmesini sağlıyor, geçici mutluluklar sadece sürekli tatminsizlik getiririyor beraberinde!

Aslına bakarsanız günümüz çocukları biz onlara her ne kadar teknoloji çağı çocukları diyerek imrensek de çok şanssızlar. Bizim gibi sokakta oynama şansları olmadı ve olamıyor büyük şehir şartlarında … Eski mahallelerimizin abi-abla koruması, sokak arkadaşının dertlerine ortak olması ve o dertlerin akranlarıyla birlikte çözülme imkanı da maalesef artık  kalmadı . Whatsapp, Facebook, Twitter’da belki durum bildirimi olarak feryatlarını  görüyor veya mesajlarını okuyoruz, fakat ne var ki hissedemiyoruz. Neyin var diye sormak için sonrasında aramıyor ya da  ben geldim bir konuşalım mesele nedir demiyoruz, çünkü hepimizin daha önemli işleri var ve hepimiz aslında bazı işlerin üzerimize kalmasından korkuyoruz, bulaşmamayı yeğliyoruz bir yerde… Teknolojik çağın yalnız çocukları bu nedenle hep daha duygusal çocuklar oluyor farkettiyseniz, çünkü onlar bu yükü kaldıramıyor. Herşeyiniz var, daha ne istiyorsunuz dediğimiz bu çocukları bizler anlayamıyoruz. Zira biz viralimizdeki gibi gözlerle terbiye olan, tek arabasıyla ya da bebeğiyle son derece mutlu-mesut yaşayan, canımız sıkılıyor dediğimizde elimize hemen can sıkıntısı giderilecek bir iş verilen veya aklımıza başımıza devşirmek için çimdirilen bir neslin son türevleriyiz . Bununla ilgili çok hoşuma giden Gülse Birsel’in yazısını da mutlaka paylaşmak isterim . 

Ama kabul edelim zaman değişti. Artık ne biz o eski biziz, ne de çocuklar o eski çocuklar… Biz değil miyiz doğduğu gibi gözleri açık, etrafı fıldır fıldır gözlemleyen bebekleriyle gurur duyanlar? Ne kadar çabuk okursa o kadar iyi, kaç aylıkken ilk cümlesini kurduysa o kadar mükemmel hiseden. 

Sonuçta bu jenerasyonun çelişkilerinden faydalananlar da yok değil, değil mi? Gün psikologların, pedagogların ve hatta psikiyatırların günü sevgili arkadaşlarım! Dikkat ederseniz son yıllarda puanı en yükselen akademik alanlar bu alanlar. Bu dallarda okumayanlarda da son moda iletişim ya da  hukuk okusalar dahi farklılaşmak için bir psikoloji masterı yapıvermek! İnanın bana önümüzdeki dönemde bu meslek gruplarının yıldızı daha da parlayacak. Çünkü ipad, iphone (tüm smart telefonlar kastedilmektedir, bir yanlış anlaşılma olmasın) veya bilgisayar bağımlılığı önümüzdeki yüzyılın en başa bela ve kurtulması zor bağımlılığı olacak!

”Günün birinde hepimiz sonsuza dek susacağız. Onun için sevdiklerinize şimdi, seni seviyorum, demekten çekinmeyin!” George Elliot

Son söz: İnsani problemlerde çözüm, sadece sevgi, saygı ve yüzyüze iletişimden geçer… Biz ebeveynlerin görevi esasında bu konuda çocuklarımıza örnek olmaktır. Bunları unutmazsak her şeyin çözümünün de biz de olduğunu biliriz….

Benimle online kalmaya devam edin,

Bahriye Bayraklı Tavukçuoğlu
Head of Regional Brand Management Bosch