Ne yaparsam yapayım, hangi işe imza atarsam atayım eminim dünyaya getirdiğim varlığı şekillendirmek kadar kalıcı olmayacak ve ardımda izler bırakmayacak.  Evlat sahibi olanlar bu sürecin ne kadar keyifli olduğunu bilirler, ama taşıdığımız sorumluluğun bilinciyle bu aynı zamanda yorucu bir yolculuk da, öyle değil mi? 

Çocuk ve Medya 

Bu nedenle bu hafta davetli olduğum Çocuk ve Medya adlı konferansa her iki şapkamı da önüme alarak gittim. Açık itiraf edeyim dinlerken daha çok annelik şapkam ön plana çıktı ve o nedenle aklıma bu yazıyı yazmak geldi. Eminim siz de bu yazıda – şayet çocuğunuz varsa - aklınızı kurcalayan bir soruya cevap bulacaksınız. 

Bilmiyorum sizde durum nasıl, ama ben kendimi çocukluğum ve ilk gençliğim ile kıyasladığımda geçmişe kıyasla inanılmaz hızlı yaşadığımızı, hızlı tükettiğimizi ve her şeyden çabuk sıkıldığımızı
hissediyorum. Tabiri caizse sanki hiç bir şeyi  düzgün kullanmıyor, ama hızla tüketiyor gibiyim. 

Hal böyle olunca zamane çocuklarının tutumlarına, hele bir de büyük şehirlerde yaşıyorlarsa, aslında şaşırmamak gerekiyor. Çünkü onlar oyun alanı olarak sokakları tanımadan, maalesef evin salonlarında ya da en fazla apartmanın bahçesinde oynayarak büyüdüler. Oyuncak olarak tencereleri – tavaları, kendilerine saç yaptıkları külotlu çorapları ya da mikrofon olarak kullandıkları saç fırçaları olmadı. 

Ahh biz neler yaptık?

Biz kıymetli anne babaları;  

  • Akıllarının almayacağı ve zekâlarını geliştireceğini düşündüğümüz envaı çeşit oyuncaklara boğduk.
  • Onların yerine bununla oynarsa şöyle gelişir, şununla oynarsa zekâsı böyle açılır diye karar verdik. 
  • Onlarla arkadaş olacağımıza ya da oyun arkadaşları bulacağımıza işten-güçten yorulduğumuz için onları birçok kez yalnız başına TV ekranıyla ya da oyun konsollarıyla baş başa bıraktık. 
  • Yarattığımız bu şirin canavarlar neden her şeyden çabuk sıkılıyor, hiçbir şeyin kadrini-kıymetini bilmiyor diye de hayıflandık. 

Bahriye Bayraklı Tavukçuoğlu
Head of Regional Brand Management Bosch